Şebnem Nezahat Kimyacıoğlu.. Siz onu Galatasaray Kadın Basketbol Takımı’nın eski yıldızı olarak tanırsınız..
2014
Eurolig finalinin en kritik anlarında Fenerbahçe potasına attığı iki
inanılmaz 3’lükle takımına kupayı getiren oyunculardan biri olarak
hatırlarsınız..
Yaşamını sürdürdüğü Amerika’da avukatlık yaptığını..
Sık sık Türkiye’ye gelip gittiğini..
Şimdilerde ise A Milli Kadın Takımı’nın Rio yolundaki en güvenilir isimlerinden biri olduğunu da anımsarsınız..
Ama biz Şebnem’i size biraz da ‘’Pek de konuşulmayan tarafları’’ ile karşınıza getireceğiz..
Karşımızda, kendinden emin, sevecen, heyecanlı, insani duyguları tavan yapmış biri var.
Kendi alçak gönüllülük yapsa da onun yürüdüğü yoldan yürüyecek,
yüzlerce, binlerce kıza ilham kaynağı olacak bir rol model var..
Türk
Milli Takımı’nda oynuyorsun ama hakkında fazla bir bilgi yok. Örneğin
ailenden söz ederek başlayalım?. Şebnem Nezahat Kimyacıoğlu kim?
Sonuçta bu kızı leylekler getirmedi? -Babam Tübitak’ta
elektronik mühendisiydi.. Araştırma bölümünde ODTÜ mezunları
çalışıyordu. ABD’deki Silikon Vadisi’nden teklif geliyor. İlk olarak
babam, annemi de alıp gitti.. Sonra diğer çalışanlardan da gelen oldu.
Topluca Silikon Vadisi’ne transfer oluyorlar. İlk olarak ablam doğdu.
Sonra ben, sonra kız kardeşim. 3 kız kardeşiz. Aradan bir süre geçtikten
sonra Türkiye’ye yavaşça dönme kararı alıyor annem ve babam. Bir yıl da
Londra’da yaşıyoruz. Türkiye’ye dönme zamanı gelince, babamı
arkadaşları Türkiye’ye değil, ama Amerika’ya dönmeye ikna ediyorlar. Hep
birlikte yeniden Amerika’ya dönüyoruz..
''Kader Basketbol Hayatımdaki Şanslı Anların Bir Parçası''
Kadere
inanır mısın?. Çünkü ben bu olayda senin de kaderinin değiştiğini
görüyorum. Londra’dan Türkiye’ye dönsen farklı bir Şebnem olarak
karşımıza çıkacaktın, şimdi ABD’de yaşayan daha farklı bir Şebnem olarak
buradasın. -Çok inanırım. Kardeşim de, benim gibi burslu
okudu. Ablam dünya’nın en büyük hukuk bürolarından birinde çalışıyor.
California’nın Silikon Vadisi gibi teknolojinin merkezi olan bir yerde
bursla okumak, kadınlara eşit imkanların sunulması, ne olmak istersem
odaklanıp yapabileceğimi hissi veren bir yerde büyümek ve okumak,
bugünkü konumumda önemli etkinlerdi. Kader hem bunların, hem de
basketbol hayatımdaki yaşadığım şanslı anların bir parçası olduğuna
inanıyorum. Tabii ki, kadere güvenip fırsat değerlendirilmezse, o zaman
bir şey gerçekleşmeyeceğine de inanıyorum.
İlginç bir
kariyerin var. Türkiye’ye geliyorsun, oynuyorsun. Sonra yeniden ABD’ye
dönüyorsun sonra yine geliyorsun. Vallahi benim başım döndü.
-Basketbola hasretimden farklı şeyler yaşadım. 2005 yılında Amerika’dan
ilk olarak Beşiktaş’a geldim. 2.5 yıl oynadım sonra Amerika’ya geri
döndüm. O aralar kafamda sadece eğitim vardı. Basketboldan soğumuştum.
Bir gün Nevin Nevlin’le eşi Emre Vatansever beni ziyarete geldiler. Emre
bana basketbola dönüp dönmeyeceğimi sordu. Kendisi Galatasaray’da
asistan antrenördü. Dönmeye sıcak baktım. Baro sınavları sonrası
İstanbul’a geldim. Eurolig seviyesinde bir oyuncu olup olmadığımı
bilmiyordum. Ekrem abiyle (Memnun) görüştüm. Onun çalışma tarzı,
fikirleri bana hitap ettiğini anladım ve onun sisteminde istatistikte
katkım olmasa bile, diğer yönlerden değerli olabileceğimi anladım. Biraz
oynama fırsatı buldum. Benim için her saniye önemliydi. Eurolig
şampiyonluğundan sonra şimdi de birlikte Olimpiyat’a gidiyoruz..
-Sonrasında
Galatasaray’da 1 yıl daha oynadım. Basketbolu 2014-2015 sezonu sonunda
bırakmayı düşünüyordum. ABD’ye dönüp, yeniden hukuka başlayacağım, yeni
bir sektörde çalışacağım diye düşünüyordum. O 2014-15 senesi oynarken
aynı zamanda Odeabank’ta haftada 2 gün avukat olarak da çalıştım. Yani
bir anlamda burada işimi de yaptım. Sezon sonunda Amerika’ya dönüp
avukatlığa başladım. 2015-16 sezonun ortasında Yakın Doğu
Üniversitesi’nden 2-3 aylık bir teklif aldım. O aralar ABD’de bağlı
olduğum bir işim olmadığı için teklifi kabul edip geldim. Bunu da
kaderin bir parçası olarak görüyorum.
''Yakın Doğu Güzel Bir Tecrübeydi''
-Yakın Doğu’nun teklifini kabul etmemin büyük bir parçası 2015’in yaz
aylarında Kuzey Kıbrıs’ta Peace Players International isimli bir hayır
kurumunun basketbol kampına katılıp, oradaki insanları tanımamdı. Kuzey
Kıbrıs’ın sıcak kanlı insanlarını çok sevdim. Takımın da belirli
hedefleri vardı. Onlara yardımcı olabileceğimi düşündüm. Benim için çok
güzel bir tecrübeydi. En önemli hedefimize ulaştık ve yöneticilerden
takım arkadaşlarıma, çok iyi insanlar ile tanıştım. Aynı zamanda orada
oynamak Milli Takım’a yeniden dönme kapısını bana açtı. Yine kaderin bir
parçası…
Amerika’da Amerikalı Şebnem, Türkiye’de Türk Şebnem misin? Yoksa ABD’de Türk gibi mi yaşıyorsun?
-Ben nerede olursam fark etmiyor, ayni insanım. Hem ABD hem Türkiye
farklı güzelliklere sahip… Ben küçükken utangaç bir tiptim. Türk kültürü
daha sıcak, daha cana yakın, daha samimi. Ben insanlarla kaynaşmayı
seviyorum, ama sessiz olduğum için insanlara ısınmam vakit alıyor. Türk
arkadaşlarım benim o kalıbımdan biraz çıkmama yardımcı oldular. Türk
kültürünün beni iyi yönlerde geliştirdiğine inanıyorum. Yine de tam Türk
ya da tam ABD’li kültüre sahip değilim. Her zaman ikisinin arasında bir
yerde kalmışımdır…
''Şeb Veya Şebi''
Buradaki
lakabın Şebo.. Orada seni nasıl çağırıyorlar?. Örneğin Hidayet
Türkoğlu’na Hedo diyorlardı. Senin böyle bir lakabın var mı?
-Şeb veya Şebi diyorlar. Maç içinde daha kısa diye Şeb, normal hayatta Şebi. Annem bile bana Şebi diye hitap eder.
İsmin tam olarak Şebnem Nezahat Kimyacıoğlu. Ortadaki Nezahat nereden gelme?
-Hem anneannemin, hem babaannemin isimleri de Nezahat. Aslında annem ve
anneannem istemiyorlarmış göbek isminin konulmasına. Ancak dedem ve
babam doğum sertifikasına yazdırmışlar. Örneğin ablam ve kardeşim de
böyle bir şey yok. Onlar tek isimli.
Stanford
Üniversitesi’nde ekonomi, Santa Clara Üniversitesinde hukuk eğitimi
aldın. ABD’de avukatlık yapıyorsun bildiğim kadarıyla. Duruşmalara
giriyor musun? -Suçla ilgili mahkemelere girmiyorum. Benim
işim daha çok işletme, şirket hukuku, sözleşme ihtilafları ile. Yani
öyle jüri falan gibi şeyler yok. Avukat olan ablam ise tam mahkeme
işleri yapıyor.
-Aslında ablam çalıştığı şirkette 2 bin den fazla
avukatın içindeki tek Türk avukatlardan biri. ‘Türk müvekkilimiz var,
gel yardımcı ol’ diyorlar. Ablam hayatımdaki önemli örneklerinden biri…
Koçluk eğitimi de almışsın. -Resmi eğitim almadım ama genç takımda koçluk yaptım.
''Ceza Şutlarını Yüzdeli Atmaya Çalışıyorum''
Senin için çok iyi 3’lükçü diyorlar?. Bütün oyun felsefen 3’lük atmak üzerine mi kurulu?
-Biraz yaşım ilerledi ve öyle oldu. 2005-2008 araları oynarken daha
farklı yönlerden katkım oluyordu. Bırakıp geri döndüğümde ise bu rolüm
normal olarak değişti ve onu benimsedim. Takım drive, screen yaparken,
boşta kalan oyuncu olup, ceza şutlarında yüzdeli atmaya, savunmada doğru
pozisyonlarda bulunmaya çalışıyorum. Genel olarak, takım arkadaşlarımın
sahada her konuda güvenebileceği birisi olmaya çalışıyorum.
''Şebnem Bunu Atar!''
Oyun stilin itibariyle seni Stojakoviç’e benzetenler var
-Bundan haberim yoktu. Ama NBA’i izlerken Stajakoviç’i de izlerdim.
Oyuncu olarak çok seviyordum ve bu benzetmeye onur duyuyorum. Siz onun
10 üçlük attığı maçı bahsettiniz ama benim kafamda 10 tane 3’lük atmak
değil, maçın en kritik anında ne gerekiyorsa onu atıp takıma faydalı
olmak var. Bu atışları yaparken takımın bana güveni olduğunu görmek,
‘Şebnem bunu atar’ demeleri, ve o şutları sokabilmem daha önemli.
Başkaları gibi forma numaralarına takıntın var mı?. Genelde hep 33 numarayı giyiyorsun.
-Takıntım yok ama 33’ü tercih ederim. Nantes’te Olimpiyat Elemeleri’nde
8 numaralı formayı giydim. 8, iki tane 3’ün ters ve düz birleşmesi.
Basketbolu 33 numaralı forma ile noktalamak güzel olacak.
''Elimden Geleni Yapmak''
Türkiye’de
bir dönem lakabın ‘’Nöbetçi 3’lükçü’ ye çıkmış. Bunun da sebebi bazı
maçlarda oyuna sonradan girip, attığın birkaç 3’lükle maçı takımına
kazandırman. (13 Nisan 2014 Fenerbahçe maçı. Son anlarda iki kritik
üçlük) -Benden o gün ne isteniyorsa onu yapmaya
çalışıyorum. Belki bazı maçlarda 0 dakika sahada olacağım, belki 20
dakika. Benim için hep hazır durumda olup, sahaya girdiğimde elimden
geleni yapmak olur.
Şöyle bir baktığında ilginç bir hayatın olduğunu söyleyebilir misin? Yoksa sıradan bir yaşantı mı sürüyorsun?
-Baştan başlarsak, hayatım sıradandı. Basketbolu oynadım ve bıraktım.
2008’den sonra ise ilginç olmaya başladı. Sporcular spor yapar sonra
hayatına devam eder. Basketbola ara verdikten sonra geri dönüşüm biraz
farklı oldu. 2012’de bir iş teklifini kabul etmiştim. Bir yol ayrımı
oldu. Bıraksam mı, bırakmasam mı? 2016 sezon sonrası için iş teklifini
kabul etmiştim. Karşıma hep yol ayrımları çıktı. O kararların iki
tarafında da risk vardı. Ve o riskleri göze almaya karar verdim. Doğru
yaptığımı düşünüyorum. Yanlış da olabilir. Her işte bir hayır vardır
diye düşünüyorum. 2008’de basketbolu bıraktığımda yanlış karar verip
vermediğimi sorguluyordum, ama kişisel gelişmem için en iyi
verebileceğim karar olduğuna şimdi inanıyorum. 2012’de dönüş yapmak
nasip oldu. O verdiğim karar 2014’te Eurolig şampiyonluğunu ve 2016
Olimpiyatları’nın yolunu açtı bana…
Hayat felsefen neyin üstüne kurulu?
-Temeline her zaman güven olan bir yaşam tarzı. Annem ve babam kişilik
ve karakter üzerine çok güzel bir temel kurdu ve ona güvenerek, ona
dayanarak yaşamak, her zaman en emniyetli seçeneği seçmemek, hesaplanmış
risk almak ve bir yola karar verdikten sonra hiç pişmanlık duymayacak
şekilde o yolu kovalamak. Hiç geriye bakıp, keşke daha fazla
çalışsaydım demek istemiyorum. Benim için hukuk okumak ve sonrasında
basketbola geri dönmek öyle yaklaşımım oluğu kararlardı.
Sana eline bir kağıt kalem verip bir hikaye yaz deseler nereden başlarsın? -Ben geriye doğru giderek, ailemin tarihini yazmak isterdim. Çok bilmediğim şeyler var ve onları öğrenmek isterdim.
''Rüyamda Mutlu Anları Görmek İsterim''
Gece uyuduğunda bir rüya göreceksen, bunun ne tür bir rüya olmasını dilersin?
-Nadir rüya gören birisiyim. Kardeşim çok rüya görür, kıskanırdım. Hep
mutlu anları görmek isterim. Olimpiyatlarda bir madalya hayalim var. Onu
görmek isterim. 2 gün önce bir yeğenim oldu. Ailemin ve sevdiklerimin
yanında onu görmek, kucaklamak isterim.
Kendinde en beğenmediğin özelliğin. -Biraz önce söylediğim gibi, insanlara ısınmam vakit alıyor. Keşke biraz daha girişken olsam…
''Şebnem İyi Birisidir''
Arkadaşların senin en çok neyini beğenirler? -Tam bilmiyorum ama ‘Şebnem iyi birisidir’ derler. Bundan daha iyi iltifat olamaz.
Stanford
mezunu birkaç arkadaşınla bir şirketiniz var. Hem bireysel ders
veriyorsunuz, hem de antrenörlük yapıyorsunuz. İmkanı olmayan fakir
kızlarla çalışıp, onların öz güvenini yükseltmeyi hedefliyorsunuz.
Farklı ülkelerde bu işi yapmak istiyorsunuz. İlk gittiğiniz ülke de
Surinam olmuş. Ne oldu o proje? -Proje şu an durdu. Benimle
birlikte şirketi kuran kız Chiago’ya işletme master’ını almak için
gitti. Biz bunu San Francisco’da yapıyorduk. Ders tarafı duruyor, biz
hayır tarafındaydık. Surinam’a gittik. Oraya gittiğimizde basketboldan
da yakaladığımız özgüven ile sporda kadın olmanın katkılarını gerçek
dünyada göstermek istedik. Mesela, Surinam’da kadın antrenör yoktu.
Oraya bir ekip olarak gittik. Kızlar bizi örnek olarak gördüler. Bire
bir oynadık. 3 gün kamp yaptık. Hem kızlar, hem biz çok etkilendik.
İnşallah ileride yine yapacağız. Biraz önce basketbolla alakalı hayır
şirketi bassettim – Peace Players Internatıonal. Kıbrıs, İsrail, Güney
Afrika ve Kuzey İrlanda’da ofisleri var. Orada birbirlerine normalde
karşı olan gençleri kaynaştırıyorlar. Birbirlerinden farklı
olmadıklarını göstermeye çalışıyorlar. Basketbolun sadece saha içini
değil, hayata bakış açısını da göstermeye çalışıyorlar. Biz basketbol
oynuyoruz. Takım arkadaşım hangi ırktan, dinden, nereden gelmiş önemli
değil, hep birlikte ve birbirimize dayanarak ortak hedeflere
odaklanıyoruz. Bu çok önemli bir şey… Spor kültürü toplum için önemli
bir örnek. Böyle projelerin parçası olmaya devam etmek isterim.
''Normal Zamanlarda Evde Otururum''
Şebnem Kimyacıoğlu’nun Türkiye’de ve ABD’de 1 günü nasıl geçiyor?
-Normalde çok sıkıcı. Yaz aylarında bir farklılık oluyor. Los
Angeles’te bir arkadaş grubum var. Hafta sonları bir araya geldiğimizde
plaj voleybolu oynuyoruz. Güneş, deniz ne ararsan var. Herkes hafta
içinde ne yaptığını anlatıyor. Biri uzay merkezinde çalışıyor, biri
Hollywood’da oyuncu, bir diğeri filmlerle alakalı bir işte. Bazıları
antrenör. Farklı insanlar bir araya geliyor. Yazın çoğu hafta sonları
beni en çok mutlu eden olaylardan biri bu. Cumartesi-Pazar arkadaşlarla
birlikte olmak. Normal zamanlarda ise evde oturan biriyim. Sabah kahvemi
programlayıp hazır olduğunda çok sevinirim. Türkiye’de Boğaz’ın
karşısında bir kafede, özellikle de Kuruçeşme’de Aşk Cafe’de oturmayı,
kitap okumayı, kahve içmeyi çok seviyorum. Bence İstanbul gibi bir şehir
dünyanın hiçbir yerinde yok. California’nın güzel plajları var. Ama ben
Akdeniz’in sıcak ve köpek balıksız sularına bayılıyorum..
ABD’de mi yaşamak daha kolay, Türkiye’de mi?
-Her iki tarafın da kolaylıkları var. ABD’de alıştığım bir ortam var.
Ama Türkiye’de gerçek komşu hissi var. Yanındaki oturanları hiç
tanımasan bile, bir şeye ihtiyacın olsa, tereddüt etmeden yardımcı
olacaklarını biliyorsun. Türklerin yardım severliği ve misafirperverliği
Amerika’dan farklıdır.
''İstanbul'u Özlüyorum'' Oradan bakınca burası nasıl gözüküyor?.
-Ben oradan bakınca İstanbul’u özlüyorum. Kalbimde çok ayrı bir yeri
var. Beyoğlu’nu, Boğaz manzarasını özlüyorum. Farklı kültürlerden,
farklı ırklardan insanlar var Türkiye’de. Gerçekten farklı insanların
olmasını seviyorum. California’da da çok çeşitli insan var ama
İstanbul’da bu kesişmeleri izlemeyi seviyorum.
Ya buradan bakınca orası?
-İşi bir kenara bırakırsak, en yakın arkadaşlarım orada. Sosyal medya
var ama 10 saat de fark var. Mecburen bir kopukluk oluyor. Günün her
saati mesajlaşamıyorsun. Pause düğmesine basmış, bekliyorum. O beni
üzüyor.
Basketbolu bıraktıktan sonra Türkiye’ye sadece tatil için mi geleceksin? -İdeal bir iş için hem Amerika’da hem Türkiye’de bir ayağım olursa çok mutlu olurum.
Bir gün Türkiye’de avukatlık yapar mısın? -Denklik almam gerekir. Bu yüzden o olasılık düşük. Fırsatları aktif olarak kovalamıyorum. Ama bir iş fırsatı çıksa düşünürüm.
''Avukatlığa Yeni Başladım''
Şebnem Kimyacıoğlu hangisinde daha başarılı. Basketbolculukta mı, avukatlıkta mı?
-Başarı bakımından basketbol. Daha avukatlığa yeni başladım. İnşallah
orada da farklı olacak. Spor dünyasında avukat olarak çalışmak isterim.
Olaylara hangi gözle bakarsın?. Avukat gözüyle şüpheli mi, sporcu gözüyle daha iyimser mi?
-Hukuk insanı bozuyor. Her gördüğümü kanuni mesuliyet gözü ile
bakıyorum artık. Bu yüzden avukat olmayan arkadaşlarımın etrafımda
kendimi tutmaya çalışıyorum. Yoksa, yanımdakileri çok sıkarım.
''Türkiye'de Futbol, Amerika'da Basketbol''
Türkiye ile ABD’nin kıyaslamasını sık sık yapar mısın?. Örneğin basketbollarını?
-Aklıma ilk gelen en büyük fark; ABD’deki sistemde üniversite tahsilini
alabilmek için ikisini de bir arada yürütmek zorundasın. Biri olmazsa
diğeri de olmaz. ABD’de okul hayatında belirli bir seviyenin altına
düşersen, takımdan da otomatikman düşersin. NBA’ye direkt gidenler 10
sene geçse bile dönüp tahsillerini tamamlıyorlar. Sokakta, Türkiye’deki
çocuklar futbol, ABD’dekiler basketbol oynuyorlar. Milli spor olarak
farklı yetenekler çıkıyor orada ortaya. Ancak ABD U 17 Takımı Dünya
Şampiyonası’nda Avustralya’ya kaybetti. Atletik oyuncular var ama
Avustralya’ya karşı yetenek bakımından geri kaldılar. Türkiye’deki gibi
spor okulu eğitiminde oyuncuların yetenekleri gelişeceğinden emin
olabilirsin. ABD’de bazen şansa kalıyor. Türk Milli Takımı’nın geleceği
parlak olabilir. Aradaki farklar azalıyor. WNBA Dünyanın en iyi
liglerinden biri. Ama 3 aylık bir lig. ABD Milli Takımı’ndan çoğu oyuncu
Türkiye’de oynuyor. Şampiyonalarda ABD takımları ile karşılaşınca, daha
önce defalarca karşı veya birlikte oynadığımız oyunculara karşı
oynuyoruz. Bu başarıya yol açan bir tecrübe.
Önceliklerini bir sıralama yapsan ilk sıralara neleri koyarsın?
-Öncelik olarak kahve. Kahvesiz günüm geçmez. Kamp ortamlarında sabah
ilk iş kahvaltıda bir birimizi görüyoruz ve arkadaşlarım uykulu halimi
görüp sorun var mı diye soruyor. Kahvemi içince gözlerim açılacağını
belirtirim. Ama bu kamp sürecinde herkes bu halime alıştığını
düşünüyorum.
Sporcular ABD’de mi daha çok eleştiriliyor, Türkiye’de mi?. Yoksa ikisinden birden mi?
-Sosyal medyada her zaman bir eleştiri var. Anonim bir şekilde eleştir
yapabilince, insanların ne yazık ki bazen çirkin tarafları çıkabiliyor.
Bu her yer için geçerli.
TBF