Futbol bir okul olsa Luis Suarez sınıfın en yaramaz ama çalışkan öğrencisi olurdu şüphesiz. Hayatının hiçbir döneminde pes etmedi, hep daha iyisini istedi. İşte Uruguay’ın sokaklarından Camp Nou’ya bir başarı öyküsü…
Luis Suarez’in golcülüğü tartışmaya kapalı bir konu. Ajax, Liverpool ve Barcelona da bunu defalarca kanıtladı, rüştünü ispatladı. Uruguaylı yıldızın asıl sorunu sürekli ona problem yaratan hırçın yapısı oldu. Kötü şöhreti onun peşini futbolu bıraktıktan sonrada bırakacak gibi görünmüyor.SOKAKLARI SÜPÜRÜYORDU
1987’nin hemen başında Uruguay’ın küçük bir kasabasında dünyaya gelen Luis Suarez’in babası hamallık yapıyordu ve ailenin durumu ekonomik olarak oldukça kötüydü. 7 çocuklu bir ailenin 4. çocuğuydu. Baba Rodolfo, daha iyi bir hayat umuduyla ailesini başkent Montevideo’ya taşıdı. Pek de iyi bir aile yapısından söz edemeyeceğimiz bir ortamda büyüdü. 12 yaşına geldiğinde babası aileyi terk etti ve onları kendi haline bıraktı. Savaşmalıydı, pes etmemeliydi ama ne yapabilirdi? Başarılı bir öğrenci kesinlikle değildi… Başkent Montevideo’da sokakları süpürmeye başladı. Annesi tarafından futbol oynamaya zorlanıyordu ancak onu da pek ciddiye aldığı, istekli olduğu söylenemezdi. Arkadaş çevresinde kötü alışkanlıklar edinmeye başladığı anda karşısına hayatının aşkı Sofia Balbi çıkıverdi. Suarez’in o andan itibaren hayatı tamamen değişti ve eskisi gibi olmadı.
İLK VUKUATI: HAKEME KAFA ATTI
Nacional takımında oynuyor ancak bu durumun farkında olduğu ve futbolu ciddiye aldığı pek de söylenemezdi. Çalkantılı bir hayata sahip olması, küçüklüğünde yaşadıkları onu daha da hırçın ve agresif olmaya itiyordu. Saldırgan yapısı, Luis Suarez'in kariyerinin ilk günlerinden beri mücadele ettiği bir durumdu. Profesyonel kariyeri boyunca başına bela olacak bu durumun ilk tohumları da bugünlerde atıldı. Bir maçta kırmızı kart gördü… Nedeniyse hakeme kafa atması. Bu harekete Suarez’in kayıtlara geçen ilk olayı olmuştu.
Teknik direktörü onu bir gün alkol kullanırken yakaladı ve bu durumun devam etmesi halinde onu takıma almayacağını kendisine iletti. Hırslanmıştı… Belki de ilk defa kafasında şimşekler çakmıştı. Sevgilisi Sofia da bu dönemde Barselona’ya taşınmıştı. Suarez acı gerçekle yüzleşmişti. Sokak süpürüp, para toplayarak bir yere varamayacağını anladı ve Avrupa biletinin futboldan geçtiğine inandı. Futbola dört kolla sarıldı ve var gücüyle çalışmaya devam etti.
HOLLANDA YILLARI… İLK ISIRIK
Nihayet 2006 yazında Hollanda’ya transfer oldu ve Avrupa’ya ayak bastı. Düşünü kurduğu yerdeydi. Bu transferin onun için anlamı büyüktü zira daha sonra eşi olacak sevgilisi Sofia Balbi’ye biraz daha yakın olacaktı. İlk sezonunda tüm otoriteleri etkilemeyi başardı. Ligde 29 maçta forma giydi ve 10 gol kaydetti. 19 yaşındaki bir golcü için gayet iyi bir performans ile sezon sonunda 7,5 milyon euro karşılığında Ajax’a geçti.
Olaylı bir şekilde gerçekleşen transferin ardından Amsterdam ekibinde ona güvenenleri yanıltmadı. Ajax ile geçirdiği 3,5 yılda tüm kulvarlarda 159 maça çıktı 111 gol 68 asist yaptı. Kupa ve lig şampiyonluğu kazandı, yılın oyuncusu seçildi. Takım kaptanlığına kadar yükseldi. Futbol namına harika günler geçiriyordu ancak ‘ısırma’ olaylarının ilki de bugünler de yaşandı. Kasım 2010’da Ajax’ın sahasında PSV’yi konuk ettiği mücadelede bir pozisyonun ardından iki takımın oyuncuları arasında bir gerginlik yaşandı. Ajax’ın kaptanı Luis Suarez bu tartışma sırasında PSV oyuncusu Otman Bakkal’ı omzunda ısırdı. Bu olay Suarez’in Hollanda’nın gündemine oturmasını sağladı. Herkes ateş püskürüyordu. Federasyon 7 maç, Ajax ise 2 maç oynamama cezası vermişti. Ayrıca kulübü ona yardım kuruluşlarına bağışlanmak üzere para cezası verilmesini de kararlaştırmıştı. Suarez ise af dileyerek, “Çok üzgünüm. Bu yanlışı yapmamam gerekirdi” şeklinde konuşacaktı.
ADA’YA YOLCULUK… IRKÇILIK SUÇLAMALARI VE İKİNCİ ISIRMA OLAYI
Kırmızı formayla çıktığı ilk maçtan itibaren taraftarların sevgilisi haline geldi. Günden güne oyununu geliştirdi, sürekli üstüne koydu. İngiltere’nin en büyük maçı olarak kabul edilen Liverpool-Manchester United karşılaşmasında Patrice Evra’ya ırkçı sözler sarf ettiği iddia edildi ve federasyon tarafından kamera kayıtlarının incelenmesi sonucu tam 8 maçlık bir cezaya maruz kaldı.
Bu olayın neredeyse üzerinden sadece 1 yıl geçtikten sonra Chelsea ile oynanan mücadelede Suarez bu defa bir pozisyonda Branislav Ivanovic’in kolundan ısırdı. Ada’da herkes onun psikolojik sorunları olduğundan ve destek alması gerektiğinden bahsediyordu. Federasyon da ona 10 maçlık bir ceza kesmişti. Bir türlü uslanmıyor içindeki hırsı dizginleyemiyordu. Sınıfın yaramaz çocuğunun önüne her defasında karıştığı bu ucube olaylar servis ediliyor ve sahada yaptıkları ikinci planda kalıyordu.
PES ETMEYEN KARAKTERİ
Brendan Rodgers yönetiminde 2013-2014 sezonunun ilk karşılaşmalarında forma giyemedi ancak dönüşü muhteşem oldu. Frikik, penaltı, kafa, uzaktan şut… Menüde nasıl gol varsa Suarez hepsinin tadına bakıyordu. Durdurulamıyordu… Muazzam geçen sezonun sonunda her ne kadar futbolcular tarafından sevilmese de yine futbolcular tarafından İngiltere Premier Lig’de yılın futbolcusu seçildi, gol kralı oldu.
Onun yapısını en iyi özetleyen olay, Liverpool’un şampiyonluğu kaybettiği maçlardan Crystal Palace karşılaşmasının bitiş düdüğü ile yaşananlar olur. 3-0’dan maç 3-3 tamamlanmış ve bitiş düdüğü ile Luis Suarez orta sahaya yığılmış ağlıyordu. Bu onun karakteri hakkında bize ipucu veriyordu. Pes etmiyor, yenilgiyi kabul edemiyordu.
2014 DÜNYA KUPASI VE DÜNYANIN GÜNDEMİNE OTURAN ‘ISIRIK’ OLAYI
Uruguay, 2014 Dünya Kupası’nın önde gelen takımlarından biriydi. İtalya, Kosta Rika ve İngiltere ile aynı gruptaydı. Grubun son maçında İtalya karşısında Luis Suarez futbol tarihinin gördüğü en ilginç olaylardan birine imza attı. Daha önce Hollanda ve İngiltere tecrübe ettiği ‘ısırma’ seansını bu defa milyonların gözü önünde Dünya Kupası’nda yaptı. Topsuz pozisyonda rakibi Giorgio Chiellini’yi omuzundan ısırdı. Artık dünyanın gündemindeydi…
BAŞARIYA BOĞULDU
Fantastik bir sezonunun ardından bu olay büyük bir talishsizlikti onun için. FIFA Disiplin Kurulu, Chiellini'yi ısırdığı gerekçesiyle ona 4 ay futboldan ve 9 milli maçtan men cezası verdi. Antrenman yapması hatta futbol sahasına girmesi bile yasakladı. Soluğu memleketi Salto’da aldı. Sancılı geçen sürecin ardından Barcelona’ya transferi gerçekleşti. Transfer sürecinde eşi Sofia Balbi’nin ailesinin de burada yaşaması büyük rol oynadı. O, öylesine iyi bir golcüydü ki Barcelona onu bir süre oynatamamayı göze alarak transfer etti. Barcelona’da meşhur MSN’in (Messi-Suarez-Neymar) kahramanlarından biriydi. İspanya’da kazanabileceği kupaların hepsini kazandı ve 1 kez de UEFA Şampiyonlar Ligi, UEFA Süper Kupası ile Kulüpler Dünya Kupası’nda mutlu sona ulaştı.
Yazının başında dediğimiz gibi o sınıfın yaramaz ama çalışkan çocuğu. Hatırlayın sizin de sınıfınızda mutlaka böyle arkadaşlarınız olmuştur. Her yaramazlığının ardından affedilmedi mi? Futbol dünyası onu hiçbir zaman masum bir oyuncu olarak anmayacak belki ama başarılarını da göz ardı edemeyecek. Luis Suarez bu noktaya zorlu yollardan geçerek geldi ve adını futbol tarihine yazdırmayı şimdiden başardı. Aklıma bir soru düştü şimdi: Suarez’i futbolda başarılı olmaya iten hayatının aşkı Sofia Balbi olabilir mi?
Kaynak: TRT SPOR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder