50’li ve 60’lı yılların büyük devi Macarlar, kaybettiği futbol kimliğini
günden güne büyüyerek kazanıyor. EURO 2020’nin en renkli ülkelerinden
Macaristan’ın yükseliş serüvenini inceleyelim.
Son 49 yılda ikinci kez Avrupa Futbol Şampiyonası’ndasınız.
Grubunuzda son Avrupa şampiyonu ve son iki Dünya Kupası’nı müzesine götüren üç farklı futbol ekolü, devi var.
Turnuva öncesinde, sizi ve dünyayı heyecanlandıran en büyük
yeteneğinizden; Dominik Szoboszlai’den yoksun kalacağınızı
öğreniyorsunuz.
Yine de, Portekiz’e 85 dakika, Fransa ve Almanya’ya 90 dakika kafa
tutuyor, iki maçta galibiyeti ve bir maçta da bir puanı kıl payı
kaçırıyor, turnuvaya tüm Avrupa’nın takdirini kazanarak veda
ediyorsunuz.
EURO 2020’de, yıllar sonra yalnızca turnuvayı yakından takip edenlerin
hatırlayacağı, hoş bir hikaye yazan Macaristan, 50’li yıllarda futbolun
beşiklerinden biriydi.
Puskas önderliğinde bir futbol devi
Milli Takım ve kulüpler düzeyinde pek çok başarısı olan Macar futbolu,
Ferenc Puskas önderliğinde final oynadığı 1954 Dünya Kupası’nda rüştünü
ispatlamış, tarihin en dramatik hikayelerinden birinin kahramanı Fritz
Walter’in Batı Almanya’sına mağlup olmuştu.
Sonraki yıllarda Macarlar, Ferencvaros ile Kupa Galipleri Kupası’nda, Videoton ile UEFA Kupası’nda final heyecanı yaşamıştı.
Zamanla yavaş yavaş gücünü kaybeden ülke futbolu, 90’lı yıllarda fon
desteğinin neredeyse tamamen kaybedilmesi ile dibe vurdu. Bu dönemde,
sporda modernleşme hareketleri ve ekonomi temelli yönetim anlayışlarıyla
birlikte Avrupa, Macaristan’ı arkasında bıraktı.
Kulüpler düzeyinde yarışmacı olamayan, Milli Takımı ile turnuva
heyecanı yaşayamayan Macarlar için futbol sahnesindeki yerini tamamen
yitirme korkusu kapıyı çalıyordu.
“Yeniden doğuş” adımları atılıyor
Bu durumu değiştirmek için çözüm yolları arayan yetkililer, ilk adımı
2005 yılında attı. Ülkenin futbol efsanesi Jozsef Bozsik’in ismini
taşıyan “Bozsik Programı”, alt yaş gruplarında yetenekli gençlerin
futbola yönlendirilmesi ve futbolcu üretiminin hız kazanması için
faaliyet planı oluşturuyordu.
Plan, yaş gruplarına göre üç aşamalı olarak gerçekleşecekti: Gençlere
temel futbol eğitimlerinin verilmesi, yeteneğiyle sivrilen gençleri
saptama ve seçme, profesyonellik için uygunluk gösterenlerin akademilere
kazandırılması.
2005-2010 arası süreçte, Macar spor basınında genç futbolcu üretimi,
gelişimi ve pazarlaması hakkında, ülkedeki yerel futbol ikliminin bakış
açısını değiştirmeye yönelik fikirler savunulmaya başlandı. First Time
Finish’te yayınlanan bir makalede, gazeteci Gyorgy Szöllösi’nin ortaya
attığı “Filkor çağı” teriminin bir dönüşüm başlangıcı olduğundan söz
ediliyor.
Filkor çağı
Attila Filkor, MTK’nın genç takımında oynarken Malta’nın Pieta ekibine
transfer olan, burada da çok fazla eşine rastlanılmayacak şekilde
İtalyan devi Inter tarafından keşfedilen bir orta saha oyuncusu.
2006’da, henüz 18 yaşındayken bir resmi maçta lacivert-siyahlı ekibin
formasını sırtına geçiren Filkor, Szöllösi’nin ortaya attığı fikrin baş
kahramanı oluyor.
Daha fazla Macar futbolcu yetiştirmeyi ve dünyanın en önemli liglerinde
boy göstermeleri adına çizelge oluşturmayı savunan bu fikir, halk
tarafından da benimseniyor. Daha sonra Milan’a da transfer olmasına
rağmen dikiş tutturamayan ve şu sıralar ülkesinde, Budafoki’de forma
giyen Filkor, küçük bir ‘uyanış’ simgesi olarak hafızalarda yerini
alıyor.
Gulacsi ve arkadaşları vitrinde
2009’da Mısır’da düzenlenen 20 Yaş Altı Dünya Kupası, Macaristan’ın
ikinci baharının ayak sesleri oldu. Peter Gulacsi’nin liderlik ettiği,
ülkemizden tanıdığımız Marko Futacs ve Balasz Megyeri gibi isimlerin
yerini aldığı kadro, turnuvayı Gana ve Brezilya’nın ardından üçüncü
sırada noktalamayı başardı.
Takip eden süreçte çalışmalar, 9 stadyumun inşası ve pek çok yeni
akademi ile devam etti. Coğrafi açıdan Almanya ve Avusturya ile yakınlık
gösteren Macarlar, her iki ülkenin liglerini beslemeye ve buradaki
futbol iklimleri tarafından beslenmeye başladı.
Bundesliga, gerek yakınlık avantajı, gerek kültürel bazda adaptasyon
kolaylığı itibarıyla Macar futbolcular için gerçek bir hedefti.
Bundesliga ile arada köprü görevi gören Avusturya Ligi de ideal bir
basamaktı. Peter Gulacsi, Dominik Szoboszlai gibi Salzburg’tan Leipzig’e
taşınmış isimlerin yanında Willi Orban, Roland Sallai, Adam Szalai,
Laszlö Kleinheisler gibi milli takımın önemli yıldızları, yeteneklerini
Almanya’da sergileme fırsatı yakaladılar.
Talihin döndüğü turnuva: EURO 2016
2014 Dünya Kupası Elemeleri, Macaristan’ın uzun yıllar sonra yaşadığı
en büyük heyecan olmuştu. Milli Takımımızın bulunduğu D Grubu’nda
Macarlar, topladığı 17 puanla eleme aşamasını üçüncü sırada
tamamlamıştı. Üstelik, sahalarında oynadıkları Romanya maçında 90+2’de
Chipciu’nun golüne engel olabilseler, Brezilya’daki şölen için play-off
oynama hakkı kazanacak ve belki de turnuva bileti alacaklardı.
Macaristan, şeytanın bacağını EURO 2016 Elemeleri’nde kırdı. Yine grubu
üçüncü sırada bitiren ancak bu kez format gereği play-off’a kalan ekip,
Norveç’i iki maçta da devirerek büyük turnuva özlemini dindirdi.
Şampiyonada İzlanda, Avusturya ve kupayı müzesine götüren Portekiz ile
eşleşen Macarlar, grubu namağlup lider tamamlayarak büyük yankı
uyandırmış ancak son 16 turunda Belçika’ya elenmişlerdi.
Dünya Kupası, Avrupa’dan katılan takım sayısının azlığı nedeniyle hala
zor bir hedef olsa da, 24 takımlı Avrupa Futbol Şampiyonası’na
istikrarlı katılım düşüncesi gerçekçiydi. Szoboszlai ve arkadaşları, 88.
dakikadan sonra yazdıkları geri dönüş hikayesiyle İzlanda’yı play-off
dışına iterek bu başarıyı gösterdiler.
EURO 2020: Ülke futbolu adına gerçek bir meydan okuma
Macaristan, EURO 2020’yie büyük yıldızı Szoboszlai’den yoksun
gelecekti. Üstelik, gruplarında Avrupa ülkelerinin katılabildiği son üç
büyük turnuvanın, hatta Milletler Ligi’ni de dahil edersek son dört
büyük turnuvanın şampiyonları yer alıyordu.
Kadro, ilgi çekici futbolcularla doluydu. Leipzig’te güvenliği sağlayan
Peter Gulacsi ve Willi Orban direkt göze çarpıyorlardı. Fransa’nın,
Griezmann’lı şampiyon 19 Yaş Altı Milli Takımı’nın bir parçası olmasına
rağmen ilerleyen dönemde Macaristan’ı seçen Loic Nego, Puskas
Akademisi’nin yetiştirdiği özel yeteneklerden Roland Sallai, form durumu
ne olursa olsun ülkesi adına müthiş bir lider olmayı başaran Adam
Szalai ve yalnızca 4 ayda Fenerbahçelilerin sevgilisi haline gelen
Attila Szalai…
Ekip, şampiyonaya farklı dönemlerde Honved’i çalıştıran, Macar
futbolunun dinamiklerine hakim İtalyan çalıştırıcı Marco Rossi ile
geldi. Pek çok İtalyan antrenör gibi, Rossi de ‘dominant’ futbolların
panzehiri üçlü ve beşli savunmaları tercih ediyordu.
Takımın oyun karakteri ve mental gücü, görev tanımları, beklenmedik
anlarda ortaya çıkan esneklikleri etkileyiciydi. Öyle ki, üç maçlık
periyotta santrfor Adam Szalai sıklıkla ön libero gibi konumlanırken,
stoper Attila Szalai’yi ise bol bol forvet koşusu atarken seyrettik.
Macaristan, ilk maçında son Avrupa şampiyonu Portekiz’e karşı 85 dakika
dayanmayı başardı. Rossi’nin öğrencileri, ikinci maçta çıtayı yukarı
çekerek son Dünya şampiyonu Fransa’ya karşı maçı uzun süre önde
götürdüler ve puan koparmayı başardılar. Bu iki müsabaka, ev sahipliğine
ortak oldukları EURO 2020’de ‘tam kapasite’ ile seyirci alımı
yapmalarının da etkisiyle Macarları oldukça ilgi çekici kıldı.
Başarı tanımını değiştiren takım: Macaristan
Almanya’yla oynanan kader maçı, muhtemelen yıllar boyunca kendileri
adına bir ukde olarak kalacak. Bu büyük futbol ekolüne karşı Münih’te
öne geçiyor, skor dengelendikten hemen sonra tekrar üstünlüğü yakalıyor
ancak son anlarda Goretzka’nın golüne engel olamıyorsunuz…
Futbol tarihinin zorluk itibarıyla en büyük başarı öykülerinden birini
yazmayı sadece bir golle kaçıran Macaristan, belki de dünyadaki
futbolseverlerin başarı anlayışını sorgulamalarına vesile oldu. Böylesi
zor bir mücadele içerisinde tarih yazmayı kıl payı kaçırmış bir takım,
sonunculuk ile atfedilecek ‘başarısız’ damgasını hak ediyor mu?
Satırlara veda ederken, Macar futbolunun tanıtım ve yükselişinde büyük
rol oynaması beklenen Dominik Szoboszlai’nin babası Zsolt’un sözlerine
yer verelim:
“Videoton’dan kovulup kendi futbol kulübüm Fonix’i kurduğumda
kulübün kasasına bir kuruş bile akmıyordu. Bu kulüp, Macaristan’ın en
değerli oyuncusunu, oğlum Dominik’i yetiştirdi.”
Kaynak : Alperen Doğan / TRT SPOR