Cruyff ve Jordan… Onlar, kitleleri arkasından sürükleyen efsane isimler. Peki gerçekten bu kadar çok mu seviliyorlar? Hiç mi kötü alışkanlıkları yok? Kazananların Anatomisi yazı dizisinin 3. ve son bölümü: Madalyonun diğer yüzü…
Jordan’ın çok tartışılan kumar bağımlılığı
Her iki isim de saha içinde tartışmasız harika rol modeller ama ya saha dışı? Hiç mi kötü yanları yok? Ne demiş atalarımız? Kadı kızında bile kusur olur…
‘The Last Dance’ belgeselinde Michael Jordan, çaylaklık dönemlerinde Chicago Bulls bünyesindeki oyuncuların kumar, alkol, uyuşturucu gibi birçok kötü alışkanlığa sahip olduğunu ancak kendisinin kesinlikle bu ortama dahil olmadığından bahsediyor. Belki de o zamanlar bu durum böyleydi ancak daha sonra yaşanan olaylar bizi onun da masum olmadığı yönünde fikir sahibi olmaya itiyor. Majesteleri’nin en büyük tutkularından biri de golf oynamaktı. Yüksek bahislerle oynanan bu golf karşılaşmaları o dönem medyanın da ilgisini fazlasıyla çekmişti. 1992’de uyuşturucu satıcısı James Bouler’ın cebinden çıkan, Michael Jordan imzalı, 57 bin dolar değerindeki çekin mahkemede Jordan’a sorulması üzerine o, “Kumar borcu” diyecekti. Bir iş adamının kaleme aldığı “Michael ve Ben: Kumar Bağımlılığımız… Yardım Çığlığım!” isimli kitapta yazar golf maçlarında Jordan’a ara sıra kaybetse de kendisinden 900 bin dolara yakın para kazandığını açıklayacaktı.
Jordan’ın ilk üçlemesinin son yılı 1993 Doğu Konferansı Finali 2. maçından önceki gece o Atlantic City’ye gitti. Kumar oynarken çekilmiş görüntüleri ortaya çıktı ve dünyada gözler bir anda ona çevrildi. NBA yönetimi olayı doğruladı ve bir soruşturma başlattı ancak cezaya gerek görmedi. Bu günleri takip eden kısa bir süre içinde Michael babasını kaybedecek, tartışmalı ölüm medya tarafından Jordan’ın kumar tutkusuna bağlanacaktı.
‘The Last Dance’ın bir bölümünde o dönem Chicago Bulls’da forma giyen bazı oyuncular uçakla seyahat ettikleri sırada Jordan’ın, takımın kalburüstü oyuncuları ile beraber kendi aralarında yüksek miktarlarda bahislerle kumar oynadığını söylüyordu. Hatta yine belgeselde Jordan’ın bozuk para ile oynanan ve oldukça düşük miktarda bahisler için kumar oynadığını görüyoruz. Bu, onun bu işi maddi olarak değil kazanma hırsında dolayı yaptığının bir nevi kanıtı. Kazanmaya açlığın resmi…
Cruyff: Futbol her zaman hayatım oldu. Ve sigara neredeyse hayatıma mal oluyordu
Johan Cruyff’un saha içinde futbol aşkı ne kadar büyükse saha dışında da sigaraya karşı aşkı o kadar büyüktü. Öyle ki ölüme meydan okuyacak kadar. 1991’de çeşitli şikayetlerle gittiği hastanede hemen yatış verilen ve ameliyata alınan efsane şanslıydı çünkü kalp krizi geçirmeden, eşinin zoruyla oraya başvurmuştu. Üç saatlik bir ameliyat ile iki kez baypas oldu. Ve direkten döndü… Cruyff o süreci ve sigarayı bırakmasına vesile olan bu olayı şöyle anlatıyor:
“Ameliyatımdan sonra sigara bağımlılığımı elbette çok düşündüm. Neden onca yıl sigara içtiğimi çok merak ettim. Özellikle doktorlar kalp sorunumun yüzde doksanının sigaradan kaynaklandığını söylemesinin ardından. Yıllardır ne kadar uygunsuz yaşadığımı kavradım. Sigaranın kansere yol açabileceğini, kalbime zarar vereceğini bilmeme rağmen stresle mücadeleye yarıyor diyerek kendimi kandırıyordum. Sigarayı anında bıraktım. Hemen hayatımdan çıkardım. Futbol her zaman hayatım oldu. Ve sigara neredeyse hayatıma mal oluyordu.”
Hayatının uzun bölümünde sigara bağımlısı olan Johan Cruyff, 68 yaşında akciğer kanseri teşhisinin ardından 5 ay sonra hayatını kaybetti.
Gerçekten çok mu seviliyorlar? Ego savaşları ve arkadaşlıkları…
Michael Jordan dışarıdan ne kadar çok sevilse de onun takım içinde fazla sevilmediği her dönem bir fısıltı olarak ortalıkta dolaştı. Bir nevi dışı seni yakar, içi beni olayı. Zaman zaman takım arkadaşları ile tartışan hatta kavga eden biriydi. Rekabet, meydan okumayo seven, buna bağlı kazanma duygusuyla var olan bir efsaneydi o. ESPN’in belgeselini izlerken bir kez daha görüldü ki aslında takım arkadaşları da bu konu da haksız değildi. Jordan’ın gerek o dönem gerekse günümüzde narsis ve egoist tavırları apaçık görünüyor bence. Sürekli ‘ben’ merkezli cümleler kuran ve benim diyen bir karakter. O bundan beslenen bir yıldızdı. Onu ateşleyen buydu. Bundan güç alıyordu.
ESPN’in 500 saatlik görüntü kaydını eriterek ortaya çıkardığı muhteşem spor belgeseli ‘The Last Dance’ son dönemin tartışma yaratan popüler konularından. Bu şaheser, geçtiğimiz günlerde final bölümünün yayınlanması ile birçok münakaşayı da peşi sıra getirdi. Belgeselin yapım aşamasından yayın aşamasına Michael Jordan’ın son tahlilde karar mercii olması bu konuların en başında geliyor. Majesteleri’nin yıllar boyu yol arkadaşı olan Scottie Pippen ile Horace Grant de son söylemleri ile Jordan’ı eleştirdi ve gerçekleri çarpıttığını iddia etti.
Johan Cruyff’un ilk Ajax dönemlerinde takımdan ayrılmasına neden olan bir olay yaşandı. 3 yıl üst üste Avrupa şampiyonu olan Ajax takımının kaptanlığını yapan Sarı Fare’nin elinden kaptanlık diğer bir oyuncu arkadaşı Piet Keizer tarafından alınmıştı. Üstelik bu teknik adam Knobel’ın veya yönetimin kararı değil oyuncular arasında yapılan bir oylamanın sonucunda verilmiş. ‘Bardağı taşıran son damla’ diye bahsediyor Cruyff kitanında bu olaydan. Kendisine karşı açılmış bir savaş olarak algıladı bu olayı, Barcelona’ya transfer oldu.
Otobiyografisi ‘Benim Oyunum’u bitirince onun ne kadar müthiş bir karakter ve lider olduğunu görüyorsunuz. Gözlemlediğim bir sorun haricinde… Tıpkı Jordan gibi o da sürekli ‘ben’ merkezli konuşarak ‘ben yaptım, benim sayemde oldu, ben buldum, ben ettim…’ böyle sürüp devam ediyor. Ben burada biraz alçakgönüllülük sezemedim doğrusunu isterseniz. Evet muhteşem bir oyuncu, muhteşem bir karakter ama bir o kadar da bencil bir çizgide. Kimbilir belki de liderliğin sırları bu ayrıntılardan geçiyordur.
Benzerlikler saymakla bitmiyor
Cruyff ve Jordan’ın diğer bir ortak paydada buluştuğu konu ‘üçgenler’… Biri bu futbol sistemi felsefesinin yaratıcısı Johan Cruyff, diğeri basketbolda ‘üçgen hücum’ sisteminin en iyi uygulayıcısı Michael Jordan.
Tesadüfler saymakla bitmiyor ama bir tane de söyleyelim… Bu iki efsane de kariyerleri boyunca formalarında 4 farklı numara taşıdılar. Michael Jordan 9,12,23 ve 45 numaraları giyerken (her ne kadar 12 numara zorunluluktan da olsa) Cruyff da 9,10,11 ve herkesin bildiği 14 numarayı giydi.
Johan Cruyff kitabında II. Dünya Savaşı sonrası taş ve dar sokaklarda futbol oynamak zorunda kaldığını, zorlandığını söyler. İlerleyen zamanda ise bunu kendine dezavantaj değil avantaj olarak gördüğünü, bunun yaratıcılığını arttırdığından bahseder.
Jordan’ın en büyük hayallerinden biri de iyi bir beyzbol oyuncusu olmaktır. Yaşadığı ırkçı saldırılar sonucu beyzbolu bırakmak zorunda kalan efsane, basketbola dönerek yaşadığı bu kötü olayı avantaja çevirip, daha da hırslanarak basketbola dört elle sarılmıştır.
Onlar spor tarihine damga vurmuş, adını tarihe kazımış, ruh ikizi olarak nitelendirilebilecek iki isim. Nacizane bu ilginç hikayeyi anlatmaya çalıştım. Jordan ve Cruyff, Kazananların Antomisi bitti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder