Ülkemizde düzenlenen 2010 FIBA Dünya Basketbol Şampiyonası yarı final maçında, Sırbistan'a karşı Kerem Tunçeri'nin son saniye basketiyle finale yükseldiğimiz unutulmaz anın hikayesini, öncesini ve sonrasını birlikte inceleyelim...
Hidayet Türkoğlu, Mehmet Okur, İbrahim Kutluay, Harun Erdenay ve Mirsad Türkcan gibi önemli isimlerle kurulu iyi bir jenerasyon yakalayan Türkiye A Milli Basketbol Erkek Takımı, uluslararası organizasyonlarda 1987 Akdeniz Oyunları şampiyonluğu sonrası ilk büyük başarısını 2001'de ev sahipliğimizde düzenlenen Avrupa Basketbol Şampiyonası'nda yakaladı. Finale kadar yükseldiğimiz turnuvayı A Milliler, 69-78 kaybederek Yugoslavya'nın ardından ikinci sırada tamamladı.
Yıllar sonra gelen bu büyük başarının ardında hem yetenek ve kalite olarak potansiyelli bir takımımızın olması hem de 12 Dev Adam'a koşulsuz şartsız her maç destek veren muhteşem bir taraftar kitlesi önünde oynama fırsatıydı. Seyircinin altını bir kez daha çizelim çünkü aynı yetenekli jenerasyonumuz sonraki turnuvalarda istediği başarılı sonuçlara imza atamadı, ta ki 2010 yılında yine ev sahipliğimizde düzenlenecek FIBA Dünya Basketbol Şampiyonası'na kadar...
Fotoğraf karesinin sesi olur mu, olur. İşte bu kare de sesi olanlardan... Usta basketbol spikeri Murat Murathanoğlu'nun anlattığı ve koç İhsan Bayülken'in yorumladığı, son 4.3 saniye kala 82-81 geride olduğumuz Avrupa'nın ekol takımlarından Sırbistan'a karşı ülkemize hem galibiyeti hem de tarihimizde ilk kez Dünya Basketbol Şampiyonası'nda final oynama şansını getiren o unutulmaz anın hikayesini, öncesini ve sonrasını birlikte ele alalım...
2010 FIBA Dünya Basketbol Şampiyonası öncesi Türkiye turnuvanın favorileri arasında gösteriliyordu dersek herhalde yanlış olur. Çünkü eğer bir basketbol turnuvasına Amerika Birleşik Devletleri katılıyorsa, her zaman bir numaralı doğal favori konumunda da ABD yer alır. Hatta Kobe Bryant, Lebron James, Dwayne Wade, Dwight Howard, Carmelo Anthony gibi yıldızları şampiyonada olmasa bile, favori yine ve yine Amerika Birleşik Devletleri olur.
Niteyim ülkemizde düzenlenen turnuvada da Amerika'nın ardından favori gösterilen ülkeler arasında yine gerçekçi olmak gerekirse millilerimiz yoktu. 2006'daki son Dünya Şampiyonası'nı kazanan İspanya, ekol basketbol ülkeleri Sırbistan ve Yunanistan da favoriler arasındaydı. Ancak unutulan bir gerçek vardı; o da Türklerin seyirci desteğini arkasına aldığı zaman yenemeyeceği, kafa tutamayacağı bir takım yoktu...
Turnuvada Mehmet Okur, Mirsad Türkcan gibi tecrübeli oyuncularımızdan faydalanamadığımız için takımın lideri ve en büyük kozu Türk basketbolunun son yıllarda yetiştirdiği en önemli isimlerin başını çeken Hidayet Türkoğlu'ydu. Hido'nun yanı sıra o sezon NBA'de iyi işler yapan Ersan İlyosava ile Kerem Tunçeri, Ömer Aşık, Semih Erden, Sinan Güler gibi isimler de performanslarıyla dikkat çeken diğer oyuncularımızdı.
O dönem milli takımla birlikte aynı zamanda Fenerbahçe'yi de çalıştıran koç Tanjecvic, hedefimizi ilk 4'e girmek olduğunu söyleyerek, "Hedefimiz ilk 4 ve olursa tabii madalya almak. Bu kolay bir hedef değil. Gruptan başlayarak çok zor maçlar oynayacağız. Birinciliği elde etmek için çok ter dökmemiz gerekecek. Sahip olduğumuz büyük motivasyonla hedefimize ulaşacağımıza inanıyorum." dedi.
Gerçekçi bir hedef koyarak ilk 4'ün başarı olacağını gören tecrübeli çalıştırıcımız, oyuncularımızın yetenekleriyle seyircinin desteğinin birleşiminin bize başarıyı getireceğine de inancını yineledi. Belki Türkiye turnuvanın en önemli favorileri arasında yer almıyordu. Belki bireysel olarak bizden daha yetenekli takımlar vardı. Ancak 2010 kadromuzda sahip olduğumuz çok önemli 2 etken vardı; birincisi seyirci, ikincisi ise takımın mücadeleci ruhu.
Türkiye yer aldığı C Grubu'nda komşu Yunanistan, Rusya, Porto Riko, Çin ve Fildişi Sahili ile eşleşti. 12 Dev Adam, Ankara Spor Salonu'nda oynanan grup maçlarına zayıf halka olarak kabul edilen Afrika temsilcisi Fildişi Sahili karşısında başladı. Baştan sona önde götürdüğü müsabakayı 29 sayı farkla 47-86 kazanan 12 Dev Adam, turnuvaya iyi bir başlangıç yaptı. Her ne kadar rakip zayıf olsa da ilk eşiği hatasız geçmek çok önemliydi.
İkinci maçta ise gruptaki en önemli rakiplerimizden biri olan Rusya ile oynadık. İkinci çeyrekteki performansıyla fark yaratan Milliler, ilk maça göre daha düşük skorlu ve daha çetin geçen karşılaşmayı 65-56 kazanarak 2'de 2 yapmayı bildi. Üçüncü maçımızda rakip komşu Yunanistan oldu. Belki de turnuvanın ciddi favorilerinden olan Yunanistan, bizden önce oynadığı 2 maçı da kazanmıştı.
Bu sefer üçüncü çeyrekte rakibine diğer periyodlara göre bariz üstünlük kuran ay-yıldızlılar, Yunanistan engelini de 65-76 geçerek liderlik için önemli bir adım attı. En ciddi 2 rakibimizi de mağlup ederek yolumuza 3. maçlar sonucundan kayıpsız devam ettik. Gruptaki 4. maçımız en yakın skorla geçen ve en stresli anları yaşadığımız müsabaka oldu. Porto Riko karşısında zorlanan milliler, son ana kadar yakın geçen maçı 79-77 kazanmayı başardı.
Gruptaki son maçlar öncesi liderlik için büyük avantaj bizdeydi. Rakibimiz ise grubun Fildişi Sahili ile birlikte bir diğer zayıf halkası olarak kabul edilen ekibi Çin Halk Cumhuriyeti'ydi. Beklenenin de ötesinde çok rahat geçen müsabakayı tam 37 sayı farkla 87-40 önde tamamlayan milliler hem grubunu lider bitirdi ve eşleşme avantajını yakaladı hem de çok formda bir şekilde adını son 16 turuna yazdırdı.
Bu turda rakibimiz, en önemli kozu Tony Parker'dan yoksun geçirdiği turnuvanın grup aşamasında bir hayli zorlanarak tur atlayan Fransa oldu. Boris Diaw'ın liderlik ettiği ve sürüklediği Fransa'da Nicolas Batum ile Nando de Colo da diğer dikkat çeken isimlerdi. Ankara'nın ardından son 16 turu karşılaşmalarında bu kez de İstanbul'da Türk seyircisinin karşısına çıkan 12 Dev Adam, Fransa'yı da tam 18 sayı farkla 95-77 mağlup etti.
Her ne kadar Tony Parker NBA'deki kariyeri nedeniyle 2010'daki ev sahipliğimizde düzenlenen Dünya Kupası'nda yer almayı tercih etmese de Fransa gibi güçlü bir ülkeyi bu kadar net bir skorla geçebilmek hem millilerin özgüvenini arttırdı hem de rakiplere göz dağı verdi. Çeyrek finale kalan Türk milli basketbol takımı çıktığı 6 karşılaşmanın 6'sını da kazanarak kayıpsız bir biçimde yoluna devam ediyordu.
Ülkemizin her kesiminden millilere olan inanç da her geçen maç doğal olarak arttı. Çünkü parkede ortaya konan mücadele, hiçbir zaman pes etmeyeceğimizi gösteriyordu. Nitekim bunu bir sonraki eşleşmede, çeyrek finalde çok daha net gösterdik. Slovenya'yı 27 sayı farkla 95-68 mağlup ederek turnuva dışında bıraktık. Oynanan çeyrek final müsabalarında alınan en farklı galibiyete 12 Dev Adam imza attı ve yolumuza emin adımlarla devam ettik.
Ancak yarı final maçı belki de turnuvadaki o ana kadar en ciddi sınavımız olacaktı. Rakibimiz; grubunu tek mağlubiyetle lider tamamlayan, son 16 turunda basketbolun ekol ülkelerinden Hırvatistan'ı 73-72 eleyen ve çeyrek finalde ise son Dünya Şampiyonu İspanya'yı 92-89 geçen Sırbistan oldu. Görece daha kolay eşleşmeler ve farklı skorlarla yarı finale kadar gelen 12 Dev Adam'ın karşısında bu kez çok daha sağlam bir basketbol ülkesi vardı.
Sırbistan'ın hem son 16 turu maçı hem de çeyrek final müsabakası çok yakın geçmişti. Maç sonunu iyi oynayan Sırplar, bu noktada bizden daha avantajlıydı. Çünkü bizim o ana kadar maçın son anlarında bir aksiyon almamız gerekmemişti. Ancak bizim turnuvanın başından beri sahip olduğumuz en büyük avantaj tabiki ev sahibi olmaktı. Nitekim yarı final maçında da 12 Dev Adam'ın en büyük itici gücü yine seyirci oldu.
Eleme turlarındaki tüm maçlarda olduğu gibi yarı finalde de Sinan Erdem Spor Salonun'da oynanan maçta Sırplar, Milos Teodosic'in oyun aklıyla üst seviyede basketbol oynayarak başladı. İlk periyodu 17-20 önde tamamlayan Sırbistan, devreye de 35-42 üstünlükle girdi. Üçüncü periyotta seyircinin de desteğiyle daha yüzdeli oynayan milliler çeyreği 25-21 önde tamamladı. Finalistin belli olacağı son çeyrek öncesi skor 60-63 Sırpların lehineydi.
Karşılıklı atılan basketlerle geçen son çeyrekte Sırplar 5 dakika kala Teodosic'in attığı 3'lükle farkı 8'e kadar çıkardı. Kerem Tunçeri ile çabuk bir biçimde karşılık versek de Sırbistan yüzdeli oynamaya devam ederek farkı bir süre daha korumayı bildi. İyi savunma yaptığımız anda dahi sayı yemek, psikolojik olarak hem taraftarı hem de oyuncularımızı yavaş yavaş yıpratmaya başlamıştı ve artık son 4 dakika vardı.
Ancak milliler önce Ömer Aşık'ın kritik savunma ribaundu sonrası bulduğu basket faulle farkı kapattı, sonrasında da 3 dakika kala Kerem Tunçeri'nin önce turnikesi, ardından 3'lüğüyle 1 farkla öne geçmeyi başardı. Karşılıklı boş dönülen hücumların ardından skor lehimize 78-75'te uzun bir süre kaldı. Sırplar, sonraki hücumunda Savanovic'in bulduğu serbest atış sayılarıyla durumu 78-77'ye getirdi. Son 1 dakika 30 saniyeye 1 sayı farkla da olsa üstün giren taraf biz olduk.
Hücum sırası bizdeyken Sırplar, serbest çizgisinde en kötü istatistiğe sahip oyuncumuz Ömer Aşık'ı çizgiye getirmek adına bilinçli ve sert bir faulle oyuncumuzu durdurdu. NBA'de uzun yıllar aynı taktiği Shaquille O'Neal üzerinde de görmüştük. Hatta bu hamlenin adı dahi 'Hack-a-Shaq' olarak literatüre geçmişti. Ömer Aşık, Teodosic'in sert faulü nedeniyle sakatlandığı gerekçesiyle oyuna tekrar girmedi. Yani Sırplar'ın taktiğine biz de başka bir taktikle yanıt verdik.
Ancak maç genelinde yarı final için düşün bir yüzdeyle serbest atış atan millilerimizde Ömer'in yerine çizgiye gelen Ender Arslan da 2'de 1 attı ve istediğimizi tam olarak alamadık. Yine de 2 sayı farkla üstün olan bizdik. Sonraki 2 hücumumuzda da elimiz boş dönünce Sırbistan milli takımı ikramımızı geri çevirmedi ve 28 saniye kala 80-79 öne geçti. Ancak en kritik anlardan birinde Kerem Tunçeri'nin asistinde Semih'in smacıyla tekrar 80-81 öne geçmeyi başardık.
Smaçtan kaynaklı bir de çizgiye gelen Semih, atışından yararlanamadı ki bu da millilerin o geceki düşük yüzdesine eklenen bir başka kaçan serbest atış oldu. Son 16 saniyede dümeni yine eline alan Teodosic, kurduğu iyi oyun ve gelen ekstra pas sonrası Sırbistan pota altından Rasic ile 2 sayı daha buldu ve 4.3 saniye kala bu kez 82-81 öne geçtiler. Biraz önce bahsettiğim gibi en büyük handikapımız turnuvada o ana kadar yakın giden maç sonu oynamamamızdı.
4.3 saniye basketbol için iyi bir süre, hele topu yarı sahadan oyuna sokuyorsanız çok rahat potaya atabilecek alan bulup, yaratıcı bir set çizebilirsiniz. Bu noktada milli takımın başında Avrupa basketbolunun en tecrübeli ve değerli koçlarından biri olan Tanjevic'in olması işleri bizim için biraz daha kolaylaştırabilirdi. Ayrıca Hidayet Türkoğlu gibi NBA'de son saniyelerin adamı olan büyük bir kozumuz da vardı.
Alınan mola sonrası Sırbistan yarı sahasından Ender Arslan, topu oyuna sokmak için hareketlendi. Yalnızca biz değil, herhalde tüm dünya son topu Hidayet'in kullanacağını biliyordu desek yanılmış olmayız. Nitekim Ender Arslan da topu o ana kadar kaydettiği 16 sayıyla takımımızın en skorer ismi olan, NBA yıldızı, son saniyeleri oynamada çok büyük tecrübesi bulunan kaptan Hidayet Türkoğlu'na teslim etti.
Topu alır almaz çizgiye yakın bir yerde sürmeye başlayan Hidayet'in elinden kaçırdığı top, şans eseri adeta Kerem Tunçeri'ye pas oldu. Bir salise bile es vermeden top eline geldiği anda potaya yönelmeye başlayan Kerem Tunçeri, henüz Sırplar ne olduğunu anlamadan bomboş bir turnikeye girdi ve tüm ülkemizi sevince boğan basketi attı. Bu kadar kolay olmasını kimse beklemiyordu.
Nitekim maçı anlatan usta basketbol spikeri Murat Murathanoğlu'nun sayıyı aldığımız andan sonra tam 10 kez Kerem Tunçeri'nin ismini haykırışı ve mücadeleyi yorumlayan koç İhsan Bayülken'in de 'Kazandık!' diye defalarca attığı sevinç çığlığı, bu spora ve ülkemize gönül veren herkesin en özel anılarında hala yerini koruyordur. Basketbol tarihimizin en büyük başarısına artık yalnızca 0.5 saniye uzaklıktaydık.
Kerem Tunçeri'nin basketi gerçekten inanılmaz bir andı bizim için. Koç Tanjevic'in çizdiği oyunu belki hiçbir zaman göremedik, tesadüfen gelişen ve Kerem Tunçeri'nin yeteneği ile konsantrasyonu sayesinde bulduğumuz günün belki de en kolay sayısıyla finale yükselmek, kimsenin aklının ucundan geçmezdi. Ancak es geçilmemesi gereken birisi daha vardı; o da Semih Erden...
Yarı sahadan topu oyuna sokan Sırplar'ın yalnızca 0.5 saniyesi vardı. Ancak bu bile onlar açısından bir mucizeye imza atmak için yeterliydi. Topu kavramadan direkt potaya göndermeleri mümkündü. Bunu yapmaya da çok yaklaştılar. Savanovic'in yarı sahadan attığı inanılmaz pası pota altında 'tip'leyen Sırp oyuncuya yaptığı blokla dur diyen Semih Erden, kritik müdahalesiyle ülkemize finali getiren ikinci önemli isim oldu.
Türk spor tarihinde takım sporlarında ilk kez bir milli takım, Dünya Şampiyonası'nda finale yükselmişti. Hatırlanacağı üzere daha önce 2002 Dünya Kupası'nda A Milli Futbol Takımı yarı finalde Brezilya'ya yenilmiş, ardından da ev sahibi Güney Kore'yi yenerek Dünya 3.sü olmuştu. Bu inanılmaz başarı maç sonu o dönemki yayıncı kuruluşun muhabiri olan Irmak Kazuk'un yaptığı birbirinden güzel ve özel röportajlarla daha da renkli bir hal almıştı.
Maalesef finalde turnuvanın en büyük favorisi olan Amerika Birleşik Devletleri'ne direnemedik. Turnuvayı finale kadar forse eden ve o zaman henüz 22 yaşında olan Kevin Durant'i durduramadık. Tek başına potamıza 28 sayı yollayan Durant, hem maçın 81-64 bitmesinde hem de turnuvanın kazanılmasında başrol oynadı ve MVP (en değerli oyuncu) ödülünü de kazandı.
A klas oyuncularının turnuvaya katılmaya gerek duymamasına rağmen ABD'nin kadrosunda Curry, Durant, Derrick Rose, Chauncey Billups, Russell Westbrook, Kevin Love ve Andre Iguodala gibi yıldızlar vardı. Böyle bir yarı final macerasının ardından şüphesiz ülkemize altın madalyayı getirmeyi en çok 12 Dev Adam isterdi ancak bu rüya gerçekleşmedi.
Finale kadar 8'de 8 ile gelen milliler, aldığı tek mağlubiyetle ev sahipliğimizde düzenlenen turnuvayı ikinci tamamladı. Ancak her maç terinin son damlasına kadar savaşan 12 Dev Adam, tarihimizin en büyük başarısını yakalayarak 7'den 70'e herkesin takdirini kazandı ve 'gönüllerin şampiyonu' ifadesinin en çok yakıştığı ekiplerden birisi oldu...
Fotoğrafın hikayesi serisi 1. bölüm: Ben tek, siz hepiniz (Diego Armando Maradona)
Fotoğrafın hikayesi serisi 2. bölüm: Futbolun kalbimi kırdığı gün (Roberto Baggio)
Fotoğrafın hikayesi serisi 3. bölüm: Forması paylaşılamayan yıldız (Thierry Henry)
Fotoğrafın hikayesi serisi 4. bölüm: Dünya Kupası'nın son altın golü (İlhan Mansız)
Fotoğrafın hikayesi serisi 5. bölüm: Son dans, son şut (Michael Jordan)
Fotoğrafın hikayesi serisi 6. bölüm: Futbolun beyefendisinin hazin sonu (Andres Escobar)
Fotoğrafın hikayesi serisi 7. bölüm: İftarda başladı, sahurda bitti (Eskişehirspor - Göztepe)
Fotoğrafın hikayesi serisi 8. bölüm: En olmadık anda zeminin azizliğine uğramak (John Terry)
Kaynak : Emre Akdemir - TRT SPOR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder