Şenol Güneş’in ikinci döneminde EURO 2020 bileti alan ve Dünya Kupası Elemeleri’ne sansasyonel bir galibiyetle başlayan Milli Takımımız, güçlü ve zayıf yönleri belirgin bir kimlik oluşturdu. Milliler'in oyununu ve geleceğini inceleyelim.
A Milli Futbol Takımımız, Dünya Kupası Elemeleri’ne Hollanda’yı 4-2 mağlup ederek sansasyonel bir başlangıç yaptı.
Şenol Güneş’in yeniden göreve geldiği 2019 yılından bu yana Milliler, kağıt üzerinde favori gözüktüğü bazı maçlarda problem yaşamış olsa da, rakiplerinin ağır bastığı mücadelelerde kendi oyununu kabul ettirmeyi başardı.
Peki, bu farklılığın sebepleri neler? Milliler'in yeni takım kimliği, uzun vadede neler kazandırabilir? Beyin fırtınası yapalım.
Dünya sıralamasında üstümüzde bulunan ülkelere yenilgimiz yok
2019 yılının Mart ayından bu yana Türkiye, Dünya sıralamasında üstümüzde bulunan rakipleriyle resmi ve gayrıresmi 7 maça çıktı.
Bu müsabakalarda Fransa, Hollanda ve Rusya’yı deviren ay-yıldızlılar, Almanya ve Hırvatistan’la berabere kaldı. Milli Takım, bir maçta mağlup ettiği Fransa ve Rusya ile deplasmanda 1-1’lik skorlarla berabere kaldı.
Topun arkasında başarılı bir Milli Takım
Son dönemlerde spor medyasında sıklıkla dile getirilen “topun arkasında bekleme” tercihi, bu tip rakiplere karşı ay-yıldızlı ekibimiz için etkili bir silah oluyor.
Bahsi geçen 7 maçın 6’sında topla rakiplerinden daha az oynayan Şenol Güneş’in öğrencileri, buna uygun bir hücum planı da uygulayarak maç başı 2.4’ün üzerinde gol ortalaması yakaladı.
Bu düzene uygun bir oyuncu kadrosu var
Dünya futbolunun dev ülkelerine karşı, yetenek kapasitesi yüksek kadroları geride karşılayabilmek için doğal olarak kaliteli bir savunma hattına ihtiyaç duyuluyor.
Türkiye, bu anlamda belki de tarihinin oyuncu çeşitliliği bakımından en zengin dönemini yaşıyor.
Uğurcan Çakır, Altay Bayındır, Mert Günok gibi A Milli seviyeye uygun ve kaliteli kalecilere sahip olduğumuz futbolcu havuzumuzda, Merih Demiral, Çağlar Söyüncü, Ozan Kabak, Kaan Ayhan, Zeki Çelik ve tam olarak savunma oyuncusu olmasa da Okay Yokuşlu gibi Avrupa’nın önemli kulüplerinde forma giyen, mevkileri için bir “kota” olmayı başarabilen isimler de yer alıyor.
Benzer bir şablon, Portekiz’e Avrupa şampiyonluğunu getirdi
Her ne kadar, çok daha geniş bir oyuncu havuzu ve özellikle hücum hattında sayısız yıldızı olsa da, profil olarak eşleştirme yapabileceğimiz Portekiz, 2016 yılında Milli Takımımıza benzer artı ve eksi yönleriyle Avrupa şampiyonluğuna ulaştı.
Turnuvada Macaristan, İzlanda, Avusturya gibi kağıt üzerinde zayıf gözüken, takım halinde kendisini durdurmayı amaçlayan rakiplerine üstünlük kuramayan Portekiz, Hırvatistan ve Fransa gibi iki futbol devini mağlup etmeyi başarmıştı.
Belirgin artı: Skoru değiştiren hücum oyuncuları
Güçlü rakiplere karşı topa daha az hükmeden, baskın olduğu bazı maçlarda üretim problemi yaşayan bir ekip için skora istikrarlı katkı alabilmek elbette ki çok önemli.
Milli Takımımız, bu alanda Avrupa kulüplerinde forma giyen Burak Yılmaz, Yusuf Yazıcı, Kenan Karaman, Hakan Çalhanoğlu, Cengiz Ünder ve yeniden Türkiye’ye dönen Cenk Tosun gibi yıldızlara sahip.
İkinci Şenol Güneş döneminde Milliler'in, Andorra müsabakası dışında kazandığı tüm maçlarda, bu yıldızlardan en az birinin gole katkısı bulunuyor.
Önemli tehlikeler: “Dominant” maçlar ve alternatif problemi
Örneklerle anlatıldığı gibi, Türkiye’nin oyunu ve topu yönlendirmesi beklenen maçlarda problem yaşayabilecek bir oyun karakteri var.
İç sahada oynanan ve son dakikalarda kazanılan Andorra ve Arnavutluk maçlarının yanında Milliler, her iki müsabakada da topa yön verdiği İzlanda karşısında 5 puan kaybetmişti. Uluslar Ligi’nde oynanan Macaristan ve Sırbistan müsabakaları da göz önüne alındığında bu durum, Şenol Güneş’in öğrencileri için “kırmızı alarm” niteliği taşıyabilir.
Bununla beraber Türkiye, önemli oyuncularından sakatlık problemleri sebebiyle mahrum kalabiliyor. Son dönemde özellikle Cengiz Ünder ve Cenk Tosun’un sıklıkla yaşadığı bu durum, hücum hattındaki zenginliğin hafiflemesine sebebiyet veriyor.
Yeni bir tarih yazılabilir mi?
Olumlu ve olumsuz tüm faktörler ele alındığında Milli Takım, süreç içerisinde Avrupa’daki her futbol deviyle başa baş oynayabileceğini gösterdi.
Avrupa Futbol Şampiyonası’nda İtalya, İsviçre ve Galler’in rakibi olacak, Dünya Kupası Elemeleri’nde yoluna Norveç ve Letonya maçlarıyla devam edecek ay-yıldızlılarımızın seneler sonra “madalya adayı” olabilmesi, zorluğunu kabul etmekle birlikte hayali kurulabilir hale geldi.
Henüz aşması gereken çok engel olsa da Türkiye, yenilenen kadrosu, genç ve tecrübeli yıldızlarının yakaladığı uyum ve büyük futbol ülkelerine karşı performansıyla, biz futbolseverlere gelecek adına umut aşılıyor
Kaynak : TRT SPOR
0 yorum :
Yorum Gönder