Hem basketbol hem de futbolda milli formamızı terleten ve ülke sporuna adını gerçek anlamda altın harflerle yazdıran Fenerbahçe efsanesi sinyor Can Bartu, yalnızca Türkiye'de değil tüm dünyada tekrar edilmesi güç bir başarıya imza attı.
Futbol ve basketbolu sporun en popüler ilk iki branşı olarak kabul edecek olursak profesyonel olarak her iki alanda da boy gösterebilmek için oldukça yetenekli olmak gerek. Ancak hem futbolda hem de basketbolda ülkenizin milli takımına yükselebilecek bir seviyeye ulaşmak için yetenekten çok daha fazlası lazım.
Takım oyunlarında milli formayı giyebilmek, çoğu sporcunun hayalini süsler. Milli takımlar düzeyinde ülkenizin formasını terletmenin ne denli büyük bir gurur olduğunu sanıyorum yalnızca bu hissi yaşayanlar bilir. İki farklı branşta (futbol ve basketbol) milli formayı giymenin hissiyatını ise dünyada bilen tek bir kişi vardı; sinyor Can Bartu...
Biz de "Tekrarı zor" serimizde bu hafta; 86. doğum gününü yad ettiğimiz Türk sporunun ve Fenerbahçe'nin efsanesi Can Bartu'nun hem futbol hem de basketbol milli takımımızın formasını giyerek yalnızca ülkemizde değil, tüm dünyada ulaşılması çok güç olan başarısını ele alacağız.
Can Bartu bunu nasıl başardı?
Spora Modaspor’da basketbol oynayarak başlayan Can Bartu, ilerleyen dönemde Fenerbahçe'ye transfer oldu. Sarı lacivetlilerin basketbol takımında oynamaya devam eden Bartu, Edirnespor-Fenerbahçe maçındaki futbolcu eksikliğinden dolayı basketbol takımından futbol takımına alınan iki oyuncudan biri oldu.
Edirnespor'a karşı üçü sayılmayan dört gol atarak takımının 1-0 galip gelmesini sağlayan Sinyor, Fikret Arıcan’ın aracılığı ve kısa sürede yeşil sahalarda sergilediği yeteneği ile Fenerbahçe’de futbol oynamaya başladı. 1987 yılında Basket dergisine verdiği röportajda aslında basketbolu daha çok sevdiğini ifade eden Bartu, potada 6 kez A Milli formayı terletti.
Can Bartu, futbolu neden seçtiğini yine Basket dergisi röportajında, "Basket oynadığım zaman Fener’den 100 lira aylık alıyordum. Futbola başladığım anda transfer ücreti hariç ayda elime 3-4 bin lira geçmeye başladı. Büyük paraydı o zaman. Çok iyi hatırlıyorum, bir arkadaşım Moda’da güzel bir daireyi 30.000 TL’ye almıştı. Varın siz hesap edin 3-4 bin liranın değerini." cümleleriyle anlattı.
Futbolu seçtikten sonra Can Bartu'nun yeşil sahalardaki performansı parkeleri aratmadı ve sinyor 28 kez de futbolda milli oldu. Tabi yaklaşık 7 yıl geçirdiği İtalya'da dönemin koşulları nedeniyle yalnızca 3 milli maça gelebilmesi ve geçmiş senelerde şu anki kadar sık uluslararası karşılaşma yapılmaması gerçeğini de göz önünde bulundurmak gerek. Yani bahsi geçen sayı, çok daha fazlası olabilirdi.
Hem futbolda hem de basketbolda milli takım formasını sırtına geçiren sinyor, spor tarihinde tekrarlanması çok güç bir başka başarıya daha imza attı. Aynı gün içerisinde iki farklı branştaki derbide başrolde yer alan Bartu, önce Mithatpaşa Stadı'nda 4-2 kazanılan Beşiktaş maçında 2 gol attı. Ondan sonra da basketbolda Galatasaray-Fenerbahçe Teşvik Turnuvası finalinde oynayan efsane isim pota derbisinde de tam 32 sayı kaydetti.
Dönemin saha koşulları göz önüne alınacak olursa Mithatpaşa Stadı'ndaki yumuşak toprak zeminin ardından aynı günün akşamına bir de parkede iki farklı derbide ve iki farklı branşta mücadele edip her iki maçta da sahanın yıldızı olmak gerçekten günümüzde hayal bile edebileceğimizin çok daha ötesinde tekrar ulaşılması güç bir başarı.
Neden tekrarı zor?
Tabi spor tarihimizin efsane ismi Can Bartu'nun hem basketbol hem de futbolda milli formayı terletme başarısının tekrarının neden çok zor olduğu sorusuna cevap ararken öncelikle 1960'ların mevcut durumu ile günümüz koşullarının ne denli farklı olduğunu göz önünde bulundurmamız gerekiyor.
O dönem milli takımda forma giyebilecek yetenekte lisanslı basketbolcu ve futbolcu sayısının azlığı Can Bartu'nun her ikisinde de oynamasının önünü açtı diye düşünülebilir. Ancak sinyor Bartu'nun her iki sporda da ne kadar usta olduğunu kanıtlayan o kadar çok eylemi var ki. 1961 yılında Fiorentina'ya transfer olmak gibi...
"Scouting" ağının ve menajerlik sisteminin dar olduğu 1960'lı yıllarda İtalyan temsilcisi Fiorentina'ya transfer yapmak ve Avrupa kupalarında final oynayan ilk Türk futbolcu unvanını ele geçirip İtalya'da yaklaşık 7 yıl top koşturmak Can Bartu'nun başarısının büyüklüğünü ortaya koyar nitelikte.
Gelelim neden tekrarı zor sorusuna... Aynı anda hem basketbolda hem de futbolda profesyonel olarak en üst seviyede oynayabilmek zaten başlı başına çok büyük bir yetenek istiyor. Tabi Sinyor Bartu'ya ulaşmak için yalnızca iki farklı branşta profesyonel olarak mücadele etmek de yetmiyor.
Bir de her iki branşta da milli takıma yükselebilmek gerek. Bunu başarmak da özellikle oyuncu havuzunun bu kadar geniş olduğu bir çağda neredeyse imkansıza yakın. Burada bahsettiğimiz seviye bir ülke sporunun en üst düzey noktası. Bu noktaya yalnızca tek bir branşta ulaşabilmek için sporcuların yıllarca ne denli mücadele verdiği ortada.
Diyelim ki tıpkı Can Bartu gibi her iki branşta da Türkiye çapında yetenekte bir sporcu var. Ancak gerek yoğun maç takvimleri gerek de federasyonların prosedürleri bu noktada sporcunun iki farklı branşta ülkesini milli takım düzeyinde temsil etmesinde engel teşkil edebilir. Nitekim Can Bartu da belli bir zaman sonra tercih yapmaya zorlanmıştı.
Türk spor tarihine adını gerçek manada altın harflerle yazdıran isimlerin başında geliyor Can Bartu. Aslında parkede mücadele etmeyi daha çok seven Bartu'nun yeşil sahalardaki ustalığı da onun ne denli çok yönlü ve büyük bir yıldız olduğunu ortaya koyuyor.
Fenerbahçe'nin efsane isminin futbolu bırakmadan 1 yıl önce dönemin Hayat dergisinde kullanılan "Can'sız futbol yavan gelecek" başlığı da onlarca paragrafın anlatmak istediğini tek bir cümlede çok güzel özetliyor.
Sinyor Can Bartu'nun ne kadar büyük bir sporcu olduğu konusundaki belki
de en güzel tespiti ise spor yazarı ve tarihçisi Cem Atabeyoğlu, "Can, futbol oynayarak Avrupa çapında bir üne ulaştı. Ne var ki eğer basketbola devam etseydi ünü Avrupa’yı aşardı." cümleleriyle yapmıştı...
0 yorum :
Yorum Gönder