EURO 2008 çeyrek finalinde, Hırvatistan'a karşı uzatmalarda, 119. dakikada 1-0 geriye düştüğümüz ve 120+1'de Semih Şentürk'ün mucizevi golüyle bir kez daha neredeyse imkansızı başardığımız unutulmaz anları tekrar hatırlayalım...
Ve EURO 2020 öncesi artık son fotoğrafın hikayesi... Gelecek hafta bugün turnuvanın açılış maçında İtalya ile oynayacağımız mücadelenin üzerinden 2 gün geçmiş olacak. Alacağımız sonuca göre turnuvanın geri kalanıyla ilgili hayallerimizi ve planlarımızı şekillendireceğiz. Umarım kadrosu ve oynadığı futbolla turnuvanın favorileri arasında olan Gök Mavillier karşısında iyi bir başlangıç yapabiliriz...
11 Haziran, saat 22.00'da TRT ekranında EURO 2020 heyacanında buluşmaya artık yalnızca 5 gün kaldı. Selçuk İnan'ın bizi EURO 2016'ya götüren serbest vuruşu ile başladığımız serimizde sonraki hafta Arda Turan'ın 90+2'de attığı golle EURO 2008'de talihimizin döndüğü anların ilkini incelemiştik. Geçen hafta ise Avrupa Şampiyonası tarihinin en özel geri dönüşlerinden olan, 2-0'dan 15 dakika içerisinde Çek Cumhuriyeti'ne karşı 3-2 galibiyete ulaştığımız özel dakikaları hatırlamıştık.
Bu hafta artık büyük heyecanın başlamasına sayılı günler kala, yine ülkemiz için çok çok çok özel bir geceye gideceğiz. Avrupa Şampiyonası tarihinde atılan en geç gole, yani Semih Şentürk'ün 119. dakikada geri düştüğümüz maçta Hırvatistan'a karşı 120+1'de ağları sarstığı, maçı penaltılara, bizi de yarı finale götüren o mucizevi anları tekrar hatırlayalım...
Portekiz mağlubiyetiyle EURO 2008'e başladıktan sonra önce ev sahibi İsviçre'yi 1-0 geriden gelip 2-1, ardından da aynı puan ve averaja sahip olduğumuz Çek Cumhuriyeti'ni bu kez 2-0'lık skordan 15 dakika içerisinde 3-2 mağlup ederek inanılmaz geri dönüşlere imza attık. Grubumuzdaki diğer son maçta ise ev sahibi İsviçre, lider olarak bir üst tura yükselmeyi garantileyen Portekiz'i 2-0 mağlup etmişti.
A Grubu'nu Portekiz'in ardından 2. sırada tamamlayan ay-yıldızlılar, çapraz eşleşme sonucu turnuvanın çeyrek finalinde B Grubu'nu Almanya'nın önünde 3'te 3 yaparak zirvede bitiren Hırvatistan ile eşleşti. Niko Kovac'ın kaptanlığında müthiş bir turnuva çıkaran Hırvatlar hem bireysel olarak iyi oyunculara sahipti hem de takım oyununda iyi işler çıkarıyordu. Nitekim 3 maçta yalnızca 1 gol yiyerek çeyrek finale kadar geldiler.
A Milli takımımız ise görece Hırvatistan'a göre daha kolay gol görüyordu kalesinde. Her ne kadar 3 maçta 5 gol yesek de aynı zamanda rakip ağlara gönderdiğimiz aynı sayıda gol de önem arz ediyordu. Bir de tabii ki son iki maçımızda yaptığımız geri dönüşler, rakipler için ufak çaplı bir gözdağı olarak görülebilirdi. EURO 2000'de Portekiz'e çeyrek finalde elenmiştik, bu kez amaç tarihimizde ilk kez bu turnuvada yarı finale yükselmekti.
O ana kadar olan turnuvada mücadelemiz ve maçlardaki geri dönüşlerimiz bize ümit veriyordu. Bir de tek maç üzerinden oynanan elemeli eşleşmeler her türlü sonuca gebeydi. Ancak yarı finale ulaşmak hiç de kolay olmayacaktı. Çünkü karşımızda gerçekten hem isim isim hem de takım olarak çok kaliteli ve formda bir Hırvatistan milli takımı vardı.
Maçın 5. dakikasında Hamit Altıntop'un uzaktan kaleyi yokladığı bir şut hariç oyunun kontrolü çeyrek zamanlık dilimde Hırvatistan'daydı. Nitekim oyunu yarı sahamızda oynayan ve topu çok iyi çeviren Hırvatlar, 18. dakikada öne geçmeye çok yaklaştı. Hücum yönünün sağ kanadından gelişen atakta o dönemler henüz 23 yaşında olan Modric'in çevirdiği topta tecrübeli forvet Ivica Olic'in şutu üst direkten döndü.
Dönen topu da Niko Kranjcar kafasıyla tamamlamak istedi ancak neyse ki pozisyon ağlarımızla buluşmadan top üstten auta gitti. Hırvatistan kalesine gitmeye zorlandığımız anlarda yine uzaktan şutlarla rakip kalede gol aradık. Bu kez 38. dakikada Mehmet Topal'ın bir hayli uzak mesafeden çektiği şut, çok etkili bir biçimde kaleye yöneldi ancak maalesef ağlarla buluşmadı.
İlk yarıda Hırvatların bulduğu net bir pozisyon hariç genelde bizim yarı sahamızda oynanan kısır bir maç geçti. Ancak oyun üstünlüğü Hırvatistan milli takımındaydı. Hızlı ataklarla rakip kalede tehlike yaratmaya çalışsak da bunda başarılı olamadık. İlk devre boyunca yalnızca Hamit ve Mehmet Topal ile uzaktan kaleyi bulmayan ancak etkili bir şekilde giderek bizi heyecanlandıran iki şutumuz vardı.
İkinci yarıya da istediğimiz gibi başlayamadık. Uzun toplarla defansımızın arkasına sarkmaya çalışan, üstünlük golünü arayan Hırvatistan'ın baskısı iyice artmıştı. Üst üste Kranjcar ve Rakitic'le kaleyi iyi gören açılardan şut çekme fırsatı yakalayan Hırvatlar, bu şansları değerlendiremedi ve çektikleri şutlar herhangi bir tehlikeye yol açmadı. Ancak ikinci yarının neredeyse tamamında oyunda yoktuk.
Bir başka deyişle bizi oynatmadılar. Hırvatistan milli takımının da hakkını vermek lazım. 84. dakikada ise tehlikeli bir yerden serbest vuruş kazanan Hırvatlar'da topun başına geçen Darijo Srna'nın etkili şutunu, tuttuğu köşeyi iyi kapatan Rüştü kornere çeldi ve bu tehlikeyi de savuşturduk. İkinci yarıda hiçbir varlık gösteremememize rağmen, maçı uzatmalara taşımayı başardık.
Aslında ceza sahası ve çevresinde çok fazla topla buluşan Hırvatlar, son vuruşları iyi yapamadığı için skor üstünlüğünü ele alamadı. Olic kenardan gelen topların neredeyse hepsine dokunsa da, kalemize istediği etkide vuruş yapamadı. İyi haber, uzatmalara kadar maçı gol yemeden getirmeyi başardık. Kötü haber ise özellikle ikinci yarıda neredeyse sahada hiç yoktuk.
Ancak uzatma devresinin ilk 15 dakikasına daha istekli ve iyi başlayan ay-yıldızlılar oldu. Önce Tuncay, sonra da Semih'le Hırvatistan kalesini yoklayan milliler belki çok net pozisyonlar üretemedi ama en azından sahada varlık gösterdi. Bu da mesaj açısından çok önemliydi çünkü gerçekleştirmesi çok zor 2 geri dönüşe imza atarak bu noktaya kadar hak ederek gelmiştik.
Uzatmada en net pozisyonumuza 100. dakikada Semih Şentürk'le girdik. Ceza sahasının hemen dışında çaprazda topla buluşan Semih'in şutu üstten dışarıya gitti. Hemen 2 dakika sonra bu kez Tuncay'la bir kez daha kaleyi yoklayan milliler bir kez daha Hırvatistan kalesinde tehlike yarattı ancak yine sonucu alamadık. Maçın ilk uzatma devresi de 0-0'lık eşitlikle sona erdi.
İkinci uzatma devresinde ise her iki takım da deyim yerindeyse skora yattı. Çünkü Avrupa Şampiyonası çeyrek finalinde, ikinci uzatma devresinde yenilebilecek bir golün telafisi hiç de kolay olmazdı. Bunun bilincinde olan Türk ve Hırvat milli takımları, genellikle risk almadan son 15 dakikayı geçirip, maçı penaltı atışlarına götürme isteğiyle pas yapıyordu.
Nitekim ikinci 15 dakikalık uzatmanın da son anlarına 0-0 eşitlikle gidildi. Ancak maçın 119. dakikası milli takımımız için kelimenin tam anlamıyla kabusa döndü. Organize bir Hırvatistan atağında, atak yönünün sağ kanadında ortada kalan topu almaya hareketlenen deneyimli kalecimiz Rüştü, Modric'in ondan daha hızlı davranması ve meşin yuvarlağa sahip olmasıyla birlikte tereddüt etti ve kalesine dönmeye çalıştı.
Ancak çok akıllıca hareket eden ve Rüştü'nün bu hatasından yararlanan Modric, hemen yüzünü kalemize dönerek ortasını yaptı. Uzatmanın ilk devresinde Olic'in yerine oyuna giren Klasnic, savunmamız henüz yerleşmeden ve Rüştü Rençber kaleye dönmeden geldiği yöne yaptığı akıllıca kafa vuruşuyla topu ağlarımıza gönderdi. Oluşabilecek en kötü senaryoyla karşı karşıyaydık.
Bireysel olarak bizden daha kaliteli bir takıma karşı 119 dakika iyi mücadele ettikten sonra yenilen gol, inanılmaz büyük bir hayal kırıklığı oluşturmuştu. Takımın belki de en tecrübeli ismi Rüştü Rençber'in bu denli büyük bir hatayı, maçın 119. dakikasında yapması da başka bir hayal kırıklığıydı. Ancak tekrarlamakta fayda var, takımın beyni olan Modric'in saliseler içinde orta yapma kararı ve uygulaması da takdire şayan...
Büyük ihtimal yediğimiz golden sonra maçtan ümidini kesen binlerce Türk televizyonlarını kapattı, onbinlerce Hırvat ise kutlamalara başlamak için Zagreb meydanına indi... Tabii doğal olarak Hırvatlar 119. dakikada öne geçtikten sonra saha içinde yaşanılan sevincin büyüklüğü, hatta yarı final kutlamalarına başlamaları da eklenince santra vuruşunun yapılması 120. dakikayı buldu.
Geriye düştükten sonra panik halinde gerçekleştirdiğimiz topyekün hücumda 120. dakikada uzaktan kaleyi deneyen Tuncay'ın da şutu auta gidince ümitlerimiz iyice tükendi. 120+1'de Rakitic'in pasında 2 Hırvat oyuncu ofsayta yakalandı ve kalecimiz Rüştü hızlı bir şekilde topu Hırvat ceza sahasına gönderdi. İşte tam da bu dakikada, Avrupa Futbol Şampiyonası tarihinin en geç golü geldi, Çılgın Türkler bir kez daha geri döndü ve mucizeyi gerçekleştirdi...
Belki de Rakitic topu bizim yarı alanımıza rastgele şişirse ofsayt olmayacaktı ve hakem maçı bitirecekti. Veya Rüştü Rençber ofsayttan sonra biraz daha geç hareket etse yine hakem maçı bitirebilirdi. Ancak golde hatası bulunan tecrübeli isim topu oyuna olabildiğince hızlı soktu ve atabileceği en uygun yerlereden birine, rakip ceza sahası çizgisine attı.
O anda hücumda olan savunmacımız Emre Aşık'ın yalnızca karambol oluşturmak için topa yükselmesinin ardından şansımızın da yardımıyla Semih Şentürk'ün önünde kalan meşin yuvarlak, vuruştan sonra bir de Hırvat savunmacıya çarparak hafif yön değiştirip ağlara gitti. Bu inanılması güç ancak yine altında bizim imzamızın olduğu mükemmel bir geri dönüştü.
Santrası dahi yapılmayan golün ardından Biliç, hakeme dakikalarca şiddetli bir biçimde itiraz etse de sonuç değişmedi ve maç penaltılara gitti. Tıpkı İsviçre ve Çek Cumhuriyeti maçı gibi Hırvatistan karşısında da tarihte eşi benzeri görülmemiş bir geri dönüşe imza atmıştık. Artık moralli olan taraf bizdik. Yine, yeni ve yeniden tüm dünyaya "Biz bitti demeden bitmez" sloganımızı hatırlatma vaktiydi...
Bu kadar büyük bir yıkımın ardından, yine maçı kazanma noktasına getirebilmek gerçekten neredeyse imkansızı başarmaktı. Ama her ne kadar demoralize olsalar da Modric, Rakitic, Srna gibi klas oyuncuları bulunan Hırvatlar'ın şansı penaltı vuruşları öncesinde bizimkinden az değildi dersek yanılmış olmayız. Takımlar genelde ilk ve son penaltılarını en güvenilen isimlere attırırlar.
Hırvatistan için ilk penaltıda bu kural geçerli oldu ve topun başına Modric geçti. Ancak takımın beyni olan başarılı orta saha topu dışarı attı. Avantajın bize geçmesi için ilk penaltımızı kullanacak Arda'nın topu ağlara göndermesi gerekiyordu ki takımımızın o dönem genç yıldızı olan 21 yaşındaki Arda, şansının da yardımıyla meşin yuvarlağı ağlarla buluşturdu.
2. penaltılarda topun başına geçen Hırvatistan'da Srna, bizde ise maçın kahramanı Semih hata yapmadı ve her iki isim de topu ağlara gönderdi. Üçüncü penaltıda bu kez Hırvat orta sahasının bir başka yıldızı Ivan Rakitic topu direkt auta gönderdi. Bir de ardından Hamit ülkemiz adına ağları bulunca son durum tadından yenmez bir hal aldı. Hırvatistan 1 - 3 Türkiye...
Hırvatistan 4. penaltıyı gole çevirse dahi biz eğer ağları bulursak, yine adımızı yarı finale yazdıracaktık. Ancak 119. dakikada yediğimiz golde büyük hatası bulunan kaptan Rüştü, 4. penaltıyı atmamıza izin vermedi... Mladen Petric'in vuruşunda gole izin vermeyen tecrübeli isim, milli takımımıza tarihinde ilk kez Avrupa Şampiyonası'nda yarı final kapılarını açtı.
Takımların ilk ve son penaltıcılarının en güvenilen isimlerden seçildiğini biraz önce söylemiştim. Biz Hırvatların son penaltıcısını göremeden, hatta kendi 4. penaltıcımızı dahi göremeden maç bitti, iyi ki de bitti... Avrupa Şampiyonası tarihinde atılan en geç golle penaltılara uzayan maçta kazanan ay-yıldızlılar olmuştu. Türkiye, bir kez daha EURO 2008'de tarih yazıyordu.
Portekiz yenilgisinden sonra sırasıyla İsviçre, Çek Cumhuriyeti ve
Hırvatistan'ı geriye düşmemize rağmen mağlup etmeyi başardık ve
özellikle Çek Cumhuriyeti ile Hırvatistan maçlarında ufak çaplı
mucizelere imza attık. 4 gün sonra başlayacak EURO 2020'de ise en büyük
isteğimiz EURO 2008 ruhuyla mücadele etmek. "Biz bitti demeden bitmez"
sloganımızı dünyaya yeniden hatırlatmak...
Fotoğrafın hikayesi serisi 1. bölüm: Ben tek, siz hepiniz (Diego Armando Maradona)
Fotoğrafın hikayesi serisi 2. bölüm: Futbolun kalbimi kırdığı gün (Roberto Baggio)
Fotoğrafın hikayesi serisi 3. bölüm: Forması paylaşılamayan yıldız (Thierry Henry)
Fotoğrafın hikayesi serisi 4. bölüm: Dünya Kupası'nın son altın golü (İlhan Mansız)
Fotoğrafın hikayesi serisi 5. bölüm: Son dans, son şut (Michael Jordan)
Fotoğrafın hikayesi serisi 6. bölüm: Futbolun beyefendisinin hazin sonu (Andres Escobar)
Fotoğrafın hikayesi serisi 7. bölüm: İftarda başladı, sahurda bitti (Eskişehirspor - Göztepe)
Fotoğrafın hikayesi serisi 8. bölüm: En olmadık anda zeminin azizliğine uğramak (John Terry)
Fotoğrafın hikayesi serisi 9. bölüm: Fotoğrafın hikayesi: Kerem Tunçeri x 10
Fotoğrafın hikayesi serisi 10. bölüm: 44 yıl sonra gelen dramatik şampiyonluk (Sergio Agüero)
Fotoğrafın hikayesi serisi 11. bölüm: "Selçuk geliyor, gol de geliyor" (Selçuk İnan)
Fotoğrafın hikayesi serisi 12. bölüm: " EURO 2008'de talihimizin döndüğü anların ilki" (Arda Turan)
Kaynak : Emre Akdemir - TRT SPOR
0 yorum :
Yorum Gönder