16 Mayıs 2021 Pazar

"Selçuk geliyor, gol de geliyor"

Selçuk İnan'ın 89. dakikada İzlanda'yı yıkan ve Tüm Türkiye'yi sevince boğan, Fransa'da düzenlenen 2016 Avrupa Futbol Şampiyonası'na katılmamızı sağlayan unutulmaz frikik golünün hikayesini, öncesi ile sonrasını birlikte inceleyelim...

2020 Avrupa Futbol Şampiyonası'na artık bir aydan daha az bir süre kaldı. 11 Haziran'da açılış maçında İtalya ile karşılaşacak olan millilerimizi TRT ekranlarından izleme heyecanına erişeceğimiz turnuva öncesi artık yavaş yavaş moda girebiliriz... Belki milli takımlar bazında düzenlenen her turnuvanın gediklisi değiliz ancak katıldığımız her şampiyonada bir noktada iz bırakmayı başarıyoruz dersek yanılmış olmayız.

Özellikle 2002 Dünya Kupası ve 2008 Avrupa Şampiyonası'nda elde ettiğimiz üçüncülüklerin yanı sıra ortaya koyduğumuz mücadele de futbol tarihindeki yerini çoktan aldı. Birçok maçta sergilediğimiz futbol ve sahaya koyduğumuz karakterle unutulmaz geri dönüşlere imza atarak, "Biz bitti demeden bitmez" cümlesini de sonuna kadar hakkını vererek slogan haline getirdik.

Bugüne kadar olanların dışında bundan sonra da yazacak çok hikayemiz var... Avrupa Şampiyonası öncesi hafızalarımızı tazelemek adına, onlarca farklı ihtimalin gerçekleşmesi sonucu milli takımımızı Fransa'da düzenlenen EURO 2016'ya götüren, Selçuk İnan'ın 89. dakikada İzlanda'yı yıkan unutulmaz frikik golünün hikayesini, öncesini ve sonrasını birlikte inceleyelim.

2008 Avrupa Futbol Şampiyona'sında 3'üncülük elde ettikden sonra 3 büyük turnuvayı da kaçıran ay yıldızlılar, gözünü Fransa'da düzenlenecek şampiyonaya katılmaya dikmişti. Elemelerde A Grubu'nda Hollanda, İzlanda, Çek Cumhuriyeti, Letonya ve Kazakistan ile eşleşen milliler, ilk maçına İzlanda deplasmanında çıktı

Son yıllarda yükselen bir grafik ortaya koyan 300 küsür bin nüfuslu İzlanda, oynadığı futbolla milli takımımıza da her zaman zorluk çıkardı. Nitekim A Grubu ilk maçında deplasmanda karşılaştığımız İskandinav ülkesine 3-0 mağlup olduk. İzlanda deplasmanından; puansız, gol atamadan ve en önemlisi de kötü bir futbolla eli boş döndük.

Bir sonraki maçımızda ise Çek Cumhuriyeti'ni Kadıköy'de ağırladık. Umut Bulut'un attığı golle öne geçmemize rağmen üstünlüğümüzü koruyamadık ve Çeklere de 2-1 mağlup olduk. İlk maçta Hollanda'yı mağlup eden Çekler, deplasmanda bizi de yenerek İzlanda ile beraber grubun zirvesine kuruldu.

Üçüncü maçımızda bu kez yine bize ters gelen başka bir ekibe konuk olduk: Letonya... 'Çek bir Letonya' klişesinden sonra mağlup edemediğimiz (Nitekim en son iki kez iki farklı öne geçmemize rağmen 2022 Dünya Kupası Elemeleri'nde de berabere kaldık) rakibimizi 2016 Avrupa Şampiyonası Elemeleri'nde de geçemedik. Letonya deplasmanından beraberlikle dönen milliler, 3 maç sonunda yalnızca 1 puana sahipti.

Öte yandan bizle beraber grubun favorisi gösterilen Hollanda da ilk 3 maçında yalnızca Kazakistan'ı mağlup edebildi. Hem İzlanda'ya hem Çeklere kaybeden Hollanda'nın da gruba iyi başlayamadığını söyleyebiliriz. Çekler ve İzlanda ise ilk 3 maç sonunda aldıkları 3'er galibiyetle yollarına kayıpsız bir şekilde devam ettiler.

Dördüncü karşılaşmamızda ise bu kez Ali Sami Yen'de grubun en zayıf halkası olarak görülen Kazakistan'ı konuk ettik. Karşılaşmayı 3-1 kazanan milliler dördüncü maçlar sonucu 3 puanla tanıştı. Fransa EURO 2016'nın bir önceki turnuvalara göre farkı, grupta ilk 2'ye giren takımlar şampiyonaya direkt katılacaktı.

Kuralar ilk çekildiğinde Hollanda ile beraber grubun ilk 2 sırası için favori olarak görülürken, 4. maçlar sonucu Çek Cumhuriyeti 12 puanla 1'inci, İzlanda 9 puanla 2'nci, Hollanda 6 puanla 3'üncü ve biz de 4 puanla 4'üncü sırada yer alıyorduk. Zirve mücadelesi vermeyi planladığımız Hollanda ile belki de play-off'a gidebilmek için üçüncülük yarışına girecektik.

Grubun beşinci maçlarında play-off'a gitme yolunda o dönemki rakibimiz olan Hollanda ile deplasmanda karşılaştık. Amsterdam Arena'da Burak Yılmaz ile 37. dakikada öne geçen milliler son ana kadar üstünlüğünü korusa da 90+2'de Wesley Sneijder'in ceza sahası dışından çektiği şut Klaas-Jan Huntelaar'ın kafasına çarpıp ağlara gitti ve sahadan 1 puanla ayrılmak durumunda kaldık.

Bu sonuçla birlikte Türkiye ve Hollanda'nın grupta ilk 2'ye girme şansı da çok azalmıştı. Beşinci maçlarda İzlanda, Kazakistan deplasmanından galibiyetle ayrılarak puanını 12'ye çıkardı. Çekler ise sahasında Letonya ile sürpriz bir şekilde berabere kaldılar ve 13 puana çıktılar. Hollanda'nın 7, bizim ise 5 puanımız vardı.

İlk 2 şansı imkansıza yakın olsa bile 3'üncülük için savaşmaya değerdi. EURO 2008'de yazdığımız hikayeler de bizi cesaretlendiriyordu. Çünkü bizim milli takımımız defalarca 'Biz bitti demeden bitmez' cümlesinin doğruluğunu tüm dünyaya göstermişti. Milliler, Hollanda beraberliğinden sonra Kazakistan'ı mağlup ederek morallendi.

Ancak karşımıza yine ve yine Letonya çıktı. Konya'da ağırladığımız Letonya karşısında 77. dakikada Selçuk İnan ile öne geçmemize karşın 90+1'de Sabala'nın golüne engel olamadık. İkinci kez grupta uzatma dakikalarında yediğimiz golle 3 puandan oluyorduk. Ancak ümidimiz hala vardı çünkü aynı hafta 3'üncülük mücadelesi verdiğimiz Hollanda da sahasında Izlanda'ya 1-0 kaybetti.

Ve bir şansımız daha vardı, o Hollanda'yı yalnızca 3 gün sonra konuk edecektik. Hollanda 10 puanla 3'üncü, biz ise 9 puanla 4. sırada yer alıyorduk. Alınacak bir galibiyet bizi en azından Franda'da düzenlenecek Avrupa Şampiyonası'na katılma yolunda play-off potasına sokacaktı. Çok kötü başladığımız elemelerde önümüze gelen iyi bir fırsattı.

Milliler de bu fırsatı grupta o ana kadar oynadıkları en iyi futbolla değerlendirdiler. Yine Konya'da ağırladığımız Portakalları çok net bir oyun ve çok net bir skorla; Oğuzhan, Arda ve Burak'ın golleriyle 3-0 mağlup ettik. Artık ipler bizim elimizdeydi. Konumumuzu koruyabilirsek en azından play-off bileti alabilecektik.

Hollanda galibiyetinden sonra bu kez deplasmanda Çek Cumhuriyeti ile karşılaşan milliler, 2-0'lık skorla Prag'dan da 3 puanla ayrılmayı başardı. Ancak bu alınan 3 puan öyle alelade bir galibiyet değildi bizim için. EURO 2008 Eleme Grubu'nda Norveç deplasmanında Emre Belözoğlu ve Nihat Kahveci'nin attığı gollerle 2-1 kazandığımız bir maç var, hatırlayanlar vardır...

Orda da direkt rakibimiz olan ve 2'inci sırada yer alan Norveç'i deplasmanda yenerek ipleri kendi elimize almıştık. Aynı şekilde EURO 2016 Elemeleri'nde önce Hollanda'yı sonra da lider Çek Cumhuriyeti'ni art arda mağlup ederek yine kendi göbeğimizi kendimiz kesebilirdik. Ancak son maçlar önce Fransa'ya gitmenin play-off harici çok engebeli de olsa başka bir yolu daha vardı: Grup aşamasının en iyi üçüncü takımı olmak...

Katılımcı sayısının önceki turnuvalara göre artması nedeniyle EURO 2016'ya 9 grubun ilk iki takımı direkt gidecekti, yani 18 takım. 9 grup üçüncüsü arasından en iyi puan ve averaja sahip olan da direkt katılım sağlayacaktı, etti 19. Kalan 8 grup üçüncüsü play-off oynayacaktı ve oradan da 4 takım turnuvaya katılacaktı. Ev sahibi Fransa ile beraber sayı 24'e tamamlanmış olacaktı.

Son maçlar öncesi grubumuzda ilk 2 şansımız olmasa da çok çok çok ufak bir ihtimal de olsa en iyi üçüncü takım olabilirdik. Bunun için tamı tamına 7 ayrı olasılığın gerçekleşmesi gerekiyordu. Bunlardan ilki tabiki İzlanda karşısında sahamızda galip gelmekti. Grubumuzu ilgilendiren diğer bir gerçekleşmesi gereken ihtimal ise Kazakistan'ın deplasmanda Letonya'yı mağlup etmesiydi.

Çünkü eğer Kazaklar deplasmanda Letonya'yı yenerse, rakibi ile puanını eşitleyecek ve averajla grubu 5. sırada tamamlayarak sonunculuktan kurtulacaktı. En iyi üçüncü takım hesaplanırken o takımın kendi grup sonuncusundan aldığı puanlar silinecekti. Biz de Kazaklardan 6, Letonya'dan ise 2 puan almıştık. Yani Letonya'nın sonuncu olması demek, yalnızca 2 puanımızın silinmesi anlamına gelecekti.

Diğer gerçekleşmesi gereken ihtimallere geçmeden Kazakistan'ın Letonya maçına kadar olan sürede 6 yıldır deplasman galibiyeti almadığını hatırlatmakta fayda var... Kendi grubumuz dışında da 3'üncülük yarışında olduğumuz ekiplerden Danimarka’nın 3 puan almaması, Slovenya’nın puan kaybetmesİ, Slovakya’nın kazanması, Polonya’nın 3 puan alması ve İspanya’nın da kazanması gerekiyordu.

Tüm bu koşullar sağlandığı anda ufak çaplı bir mucize sonucu Fransa 2020'ye direkt olarak katılım gösterebilirdik. Ancak son maçlar öncesi Hollanda ile aramızda 2 puan fark vardı. İzlanda karşısında alacağımız bir mağlubiyet bizi play-off'a dahil kalamayacağımız bir tablo ile karşı karşıya bırakabilirdi. O nedenle ilk hedef son yıllarda bize çok sıkıntı çıkaran ve oynadığı futbol millilerimize ters gelen İzlanda'yı yenmekti.

Çok kötü başladığımız grup elemelerinde play-off'a kalmak bile bizim için kabul edilebilir bir sonuçtu. Gerçekleşmesi çok çok çok düşük olan birden fazla ihtimalin sağlanmasını beklemeden, tıpkı 2008 elemelerinde yaptığımız gibi kendi göbeğimizi kendimiz kesmeliydik. Bunun da tek bir yolu vardı: İzlanda'yı mağlup etmek ve grubu 3'üncü sırada tamamlayabilmek. Öte yandan grupta lider olan İzlanda da konumunu kaybetmek istemiyordu.

Yine bir Konya akşamı, 2016 Avrupa Şampiyonası kaderimizi belirleyecek gruptaki en kritik maçımız... Oyun tarzıyla bize her zaman ters gelen (Konya'dan sonra karşılaştığımız 4 maçta 3 yenilgi 1 beraberlik aldık) İzlanda'yı bu kez yenmek zorundaydık. Yaklaşık 42 bin seyirci doğal olarak en büyük kozumuzu oluşturuyordu. Gianluca Rocchi'nin ilk düdüğüyle müsabaka başladı...

En iyi 3'üncü olma ihtimalini eminim birçok sporsever aklının ucundan bile geçirmemiştir. Çünkü bunun ön koşulu İzlanda'yı mağlup etmekti. İlk yarıda da oyunun hakimi bizdik. Yaptığımız ataklarla İzlanda kalesini birkaç defa yoklamamıza rağmen istediğimiz sonucu alamadık ve beklediğimiz golü bulamadık. Golün gecikmesi demek oyuncular üstündeki stresin de artması demekti.

Ancak bu stresi azaltacak bir durum daha vardı ortada. Grupta 3'üncülük mücadelesi verdiğimiz Hollanda, bizimle aynı anda başlayan maçta sahasında Çek Cumhuriyeti'ne karşı ilk devreyi 2-0 geride kapatmıştı. Bu üzerimizdeki baskıyı atmak için iyi bir çıkış yolu olabilirdi. İzlanda ile rölantide giden bir oyun neticesinde berabere kalsak dahi bu sonuçlar bizi play-off'a götürürdü.

Yine büyük bir futbol ekolü olan ve Van Persie, Sneijder, Depay, Wijnaldum, Huntelaar, Van Dijk gibi yıldızları bulunan Hollanda'nın ne yapacağı belli olmazdı. Bir de tabii Çek Cumhuriyeti ilk devrenin sonunda 10 kişi kalmıştı... Bizim maçımıza dönecek olursak İzlanda ikinci yarıda bize göre daha derli toplu bir görüntü sergiliyordu. Hollanda da 66. dakikada Çekler karşısında 3-0 geriye düşmüştü.

Milliler beraberliğe razı bir görüntü çizerken tribünde uğultular ve tezahüratlar başladı. 6 yıldır deplasmanda galip gelemeyen Kazakistan, Letonya'ya konuk olduğu maçın 65.'inci dakikasında Islambek Kuat'ın attığı golle 1-0 öne geçmişti. Biraz önce en iyi üçüncülük hesabı yaparken gerçekleşmesi en zor ihtimallerin başında gördüğümüz Kazakistan galibiyeti artık çok daha olasıydı.

Seyircinin de desteğinin artmasıyla tekrar morallenen ve galibiyet inancıyla dolan milliler, İzlanda kalesine yüklenmeye başladı. Teknik direktörümüz Fatih Terim de yaptığı 3 değişiklikle çoktan 'ya herru a merru' demişti. Ancak maçın 77. dakikasında en son olmasını isteyeceğimiz felaket senaryosu gerçeğe dönüştü. Oyuna sonradan giren Gökhan Töre, yaptığı çok çok sert faulle direkt olarak kırmızı kart gördü.

Maçın tamamlanmasına yaklaşık 15 dakika kala 1 kişi eksik kaldık. Ancak mücadele gücü tükenmeyen milliler ataklarını sürdürmeye devam etti. Bir yandan da en iyi üçüncülük şansımız hala devam ediyordu. Çünkü gerçekleşmesi gereken 7 ihtimal de teker teker istediğimiz noktaya geliyordu. Akan oyunda İzlanda'ya karşı gol atmak zaten zordu ancak duran toplarda bu ihtimal daha düşüktü.

Hemen hemen tüm oyuncuları fizikli olan İzlanda'ya karşı bize avantaj sağlayabilecek tek bir serbest vuruş organizasyonu vardı, o da iyi bir açıyla direkt kale şut çekmek. Nitekim aradığımız fırsat 88. dakikada ayağımıza geldi. Hava topu mücadelesinde takımın tecrübeli forveti Umut Bulut yerde kaldı ve milliler kaleyi hemen hemen karşıdan gören tehlikeli bir yerden serbest vuruş kazandı.

Kaleye çok yakın bir mesafe değildi o yüzden orta yapmak da düşünülebilecek seçenekler arasındaydı. Topun başında ilk başta Galatasaray'da attığı frikik golleriyle hafızalara kazınan Selçuk İnan'ın yanında Arda Turan ve Caner Erkin de vardı. Ancak hakem düdüğü çaldığında yalnızca Selçuk frikiği kullanmak için meşin yuvarlağın başında kaldı. Bu bizim için büyük bir fırsattı ve yıllardır rüştünü ispatlamış Selçuk İnan gibi frikik ustasına sahiptik.

Hakem Gianluca Rocchi'nin çaldığı düdüğün ardından orta da açabileceği bir mesafeden direkt golü düşünen Selçuk İnan, kalecinin müdahalesine rağmen topu ağlara göndermeyi başardı. Tıpkı Kerem Tunçeri'de olduğu gibi bu fotoğrafın da sesi var dersek, yanılmış olmayız. Maçı anlatan usta spiker Melih Gümüşbıçak'ın gol olduğu anki cümleleri hala kulaklarımızda: "Selçuk topun gerisinde. Selçuk geliyor, vuruyor ve gol! Selçuk geliyor, gol de geliyor... Bekle bizi Fransa..."

Gerek 2002 Dünya Kupası'nda gerek de 2008 Avrupa Şampiyonası'nda çok özel hikayeler yazdık. Selçuk İnan'ın İzlanda'ya 89. dakikada kaydettiği ve 10 kişiyken takımımızı öne geçiren bu gol de hiç şüphe yok sevinç çığlıkları attığımız en özel anlardan birisi. Tabi bir de üstüne biraz önce bahsettiğim toplam 7 ihtimalin hepsinin gerçekleşmesi de gelince, zaten başlı başına özel bir hikaye olan frikik golünün anlamı da çok daha derinleşti.

Türkiye'nin en iyi 3'üncü olabilmesi için ilk önce İzlanda'yı mağlup edebilmesi gerekiyordu. Sonuç: 1-0 kazandık. Kazakistan'ın 6 yıl sonra deplasmanda bir galibiyet alması gerekti. Sonuç: 6 puan aldığımız Kazaklar, 2 puan alabildiğimiz Letonya'yı 1-0 mağlup etti. Danimarka’nın 3 puan almaması gerekiyordu. Sonuç: Portekiz 1-0 Danimarka. Slovenya’nın puan kaybetmesi gerekiyordu. Sonuç: Slovenya 1-1 Litvanya. Slovakya’nın kazanması gerekiyordu. Sonuç: Lüksemburg 2-4 Slovakya. Polonya’nın 3 puan alması gerekiyordu. Sonuç: Polonya 2-1 İrlanda. İspanya’nın kazanması gerekiyordu. Sonuç: Ukrayna 0-1 İspanya....

Futbol tarihimizin ve Avrupa Şampiyonası elemelerinin en özel hikayelerinden birinin baş kahramanı Selçuk İnan'ın hislerini bir de kendi cümlelerinden dinleyelim...
"Frikik olduğunda Arda yanıma geldi, 'eğer uzaksa, istersen orta da yapabilirsin, istersen girelim içeri' dedi. Ona, 'sen git, orta yapacağım' dedim. Ama inanmıştım. 'Bu gol olacak' diye hissedersiniz ya.
O anlardan biriydi benim için. Ama öyle bir gol oldu ki sonrasında hepimiz kendimizi kaybettik. Belki de hayatımın en anlamlı golü oldu."

Kariyerinin ilk dönemlerinde dünya futbolunun en değerli frikikçilerinden biri olan Hakan Çalhanoğlu eğer o anda oyunda olsaydı belki de bu vuruşu o kullanacaktı ve play-off'a uzanan bambaşka bir senaryonun içinde olacaktık. Ancak kaderimizde millet olarak bu büyük sevinci yaşamak varmış diyelim... Şimdi de en büyük ümidimiz, çok daha güçlü bir kadroyla katılacağımız EURO 2020'de daha nice güzel hikayelere imza atabilmek.

Daha önce yaptık, tekrar yapabiliriz ve yapacağız. Çünkü biz bitti demeden bitmez...

Fotoğrafın hikayesi serisi 1. bölüm: Ben tek, siz hepiniz (Diego Armando Maradona)

Fotoğrafın hikayesi serisi 2. bölüm: Futbolun kalbimi kırdığı gün (Roberto Baggio)

Fotoğrafın hikayesi serisi 3. bölüm: Forması paylaşılamayan yıldız (Thierry Henry) 

Fotoğrafın hikayesi serisi 4. bölüm: Dünya Kupası'nın son altın golü (İlhan Mansız)

Fotoğrafın hikayesi serisi 5. bölüm: Son dans, son şut (Michael Jordan)

Fotoğrafın hikayesi serisi 6. bölüm: Futbolun beyefendisinin hazin sonu (Andres Escobar) 

Fotoğrafın hikayesi serisi 7. bölüm: İftarda başladı, sahurda bitti (Eskişehirspor - Göztepe) 

Fotoğrafın hikayesi serisi 8. bölüm: En olmadık anda zeminin azizliğine uğramak (John Terry)  

Fotoğrafın hikayesi serisi 9. bölüm: Fotoğrafın hikayesi: Kerem Tunçeri x 10  

Fotoğrafın hikayesi serisi 10. bölüm: 44 yıl sonra gelen dramatik şampiyonluk (Sergio Agüero)  

Kaynak : Emre Akdemir - TRT SPOR

 

0 yorum :

Yorum Gönder