Çocukluğundan beri binicilik sporu ile uğraşan şimdi ise Orta Doğu'da hem antrenörlük hem binicilik yapan Azade Apa Triolet TRT SPOR'a binicilik hikayesinin nasıl başladığından kariyerinde yaşadığı önemli anlara kadar yaşadıklarını anlattı.
Öncelikle klasik bir soru ile başlayalım, Azade Apa Triolet kimdir? Kısaca bahseder misiniz?
Azade Apa Triolet kısaca, Ankara’da doğmuş 3 yaşından sonra ki döneminde İstanbul’a geçiş yapmış ve hayatının büyük bir kısmını burada devam ettirmiş biri. Hayatının önemli bir kısmında binicilik sporu ile uğraşmış, yarı zamanlı avukat, tam zamanlı sporcu olarak da tanımlayabiliriz. Çok küçük yaşta binicilik sporu ile ailem sayesinde tanıştım. Ancak 2004 yılında At Terbiyesi dalında milli takım heyecanını yaşadıktan sonra, üniversite sebebiyle spora ara vererek uzun bir süre sadece avukatlık kariyerine odaklanarak geçirdim. Ardından çok özlediğim binicilik sporunda kariyer yapmayı hedefleyerek spor hayatına kesin bir dönüş yaptım ve o gün bugündur Orta Doğu’da hem antrenörlük, hem binicilik hem de avukatlık yaparak Türkiye’yi en iyi şekilde temsil etmeye çalışıyorum diyebilirim.
Binicilik hikayeniz nasıl başladı? Tabii bu arada Türkiye’de başlayan ama şu an Katar’a uzanan bir süreciniz var, bu süreç içerisindeki başarılarınız ve hedeflediklerinize ulaştınız mı?
Türkiye’de başlayan ve şu anda Katar’da devam süreç aslında hayallerimin çok ötesinde ilerledi. Biniciliğe küçük yaşlarda, babam sayesinde başladım. Açıkçası uzun bir süre profesyonel olmak aklımda yoktu daha çok hafta sonu aktivitesi olarak görüyordum biniciliği. Ancak atlarla bir ilişki kurmaya başladığınız zaman, bu hayatınızın bir parçası haline geliyor. Bu noktaya geldikten sonra hayatımda bu sporun öncelikli olması gerektiğine karar verdim. Türkiye’de amatör olarak başlayan bu macera beklenmedik bir şekilde Kuveyt’e transfer olmam ile tam zamanlı bir işe dönüştü ve artık profesyonel olmanın kapılarını açtı diyebilirim. Daha önce hayal edemeyeceğim bir konuma geldiğim için hayallerim de benimle birlikte bu yolda büyüdü. Son iki sezon Kuveyt’de sporcu olarak hedeflediklerime ulaştım. Şimdi ise Katar’da Şampiyonlar Turu’na katılmak yeni hedefim oldu diyebilirim.
Ülkenizden uzakta olmak ve ama sevdiğiniz sporu yapmak nasıl bir duygu? Katar özellikle son dönemlerde spora dair yatırımları ile de ön plana çıkan bir ülke, sizin branşınız dahilinde oradaki avantajlarınız neler?
Ülkemi çok sevmekle beraber, onu başka ülkelerde de temsil ediyor olmanın gururu açıkçası duyulan özleme değer bir mutluluk yaşatıyor. Zorlukları tabii ki var ama bu bir alışma süreci. Özellikle Kuveyt ve Katar’ın Türkiye ile olan sıcak ilişkileri benim açımdan da burada çok sıcak ve samimi karşılanmamı sağlıyor. Ayrıca Katar spor konusunda dünya çapında kendinden söz ettirmek isteyen, buna yatırım yapan bir ülke. Bu nedenle çok önemli uluslararası müsabakalara ev sahipliği yapıyor ve binicilik alanında dünya sıralamasında olan sporcuları ağırlıyor. Sahip olduğu binicilik tesislerinin bir benzerini açıkçası ben henüz başka hiçbir ülkede göremedim. Katar bir yerde binicilik sporu açısından benim dünyaya açılmamı sağlayan bir avantaj sağlıyor ve bunu da kendi kültürümüze çok yakın bir ülke olarak sağladığı için uyum problem de yaşamıyorum.
Peki ya profesyonel hayat? Aynı zamanda avukatlık yapıyorsunuz, ikisi bir arada nasıl ilerliyor?
Katar Binicilik Federasyonu çatısı altında tam zamanlı olarak çalışıyorum, bu nedenle avukatlık konusunda bir esnekliğe sahibim. Sabahtan akşama kadar çalışmam gereken bir büro sistemi içerisinde olmamak beni çok mutlu ediyor. Bu nedenle en büyük lüksüm istediğim danışmanlık ve dava konularını seçebilmek. Böylece ikisini paralel yürütebiliyorum. Önemli müsabakaların olduğu zamanlarda danışmanlık vermeyi askıya alabiliyorum ve böylece yarı zamanlı avukatlık yapabiliyorum. Aynı zamanda atların Avrupa’dan getirilmesi ve benzeri konuların da hukuki süreçlerine dahil oluyorum. Kısacası avukatlığımı bile biniciliğin çatısı altına sokabildiğim bir süreçteyim.
Şu an hem profesyonel binici hem de antrenör konumundasınız. Hangisi daha eğlenceli ya da hangisi sizi daha fazla motive ediyor?
Uluslararası Binicilik Federasyonu’nundan antrenörlük eğitimi aldım ve bu konuda kendimi geliştiriyorum. Kendi yetiştirdiğim ögrencilerin başarıları beni çok mutlu ediyor ve onlarla kurduğum iletişim, takım olmak, beraber başarmak gerçekten çok güzel. Ancak doğruyu söylemek gerekirse hiçbir şey müsabik olmanın, kendini atın üzerinde görmenin, savaşıp başarmanın verdiği motivasyonu sağlamıyor. Kendi binicilik kariyerimi başka birşeyle değiştiremeyeceğimi düşünüyorum. Ama uzun vadede başarılı ve iyi bir antrenör olabilmek için de elimden geleni yapıyorum şu anda Junior, Small Tour dedikleri, müsabik takımının antrenörlüğünü yapmaktayım. İleride daha profesyonel takımları çalıştırarak, güzel başarılar elde etmek hedeflerim arasında diyebilirim.
Son olarak binicilik, esasında iki farklı canlının uyumu ile
başarıya ulaşan bir spor. Atlarla, özellikle sporu beraber yaptığınız
atlarınızla aranızdaki uyumu nasıl sağlıyorsunuz?
Profesyonel olmanın en büyük dezavantajı çok çeşitli atlara binmeniz gerekiyor. Amatör olduğunuz zaman, kendi uyum sağladığınız atı seçip, ona bağlı kalarak, onunla birlikte ilerleyebiliyorsunuz. Profesyonel olduğunuz zaman genelde size kolay veya zor diye bir seçenek tanımıyorlar. Her türlü at gelebiliyor ve onları belli bir seviyeye taşımanız gerekiyor. Geçen dönem, bütün sezon dereceye girerek en başarılı yılımı yaşadım ve bunu bindiğim atlarla çok fazla zaman geçirerek, onları tanıyarak, sadece manejde değil aynı zamanda ahırda da onlarla vakit geçirerek onlara uyum sağlayabildiğime inanıyorum. Siz atınızı ne kadar tanırsanız o da sizi o kadar tanıyor. Bu yüzden onları bir spor aracı olarak değil, bu sporu yapabilmemizi sağlayan esas takım arkadaşları olarak görüyorum. Bireysel bir spor olarak gözükse de binicilik bu bir takım uyumu, atınızla bir takım olup başarıya birlikte koşuyorsunuz.
Kaynak : TRT SPOR
0 yorum :
Yorum Gönder