10 Mart 2018 Cumartesi

"Alman gibi düşünüp, Türk gibi hissediyorum''

Arsenal'in Türk asıllı Alman yıldızı Mesut Özil, yazdığı otobiyografisinde Milli Takım tercihi hakkında flaş açıklamalarda bulundu. Özil, ''kalbim Alman atıyor ama aynı zamanda Türk atıyor. Alman gibi düşünüp, Türk gibi hissediyorum'' ifadelerini kullandı.

Maçtan önce dua okurum

Santradan kısa bir süre önce Türkçe, 'Allah'ım bugünkü maçımız için bizlere güç ver ve özellikle beni, takım arkadaşlarımı sakatlıktan koru. Allah'ım sen bu rızkı hem veren hem de alansın. Bizleri doğru yoldan şaşırtma' derim. Ondan önce ısınırken Arapça İhlas ve Fatiha'yı okurum.

Kalbim Alman atıyor ama aynı zamanda Türk atıyor. Alman gibi düşünüp, Türk gibi hissediyorum..

Almanya'da doğmama rağmen sadece Türkiye pasaportum vardı. O zamanlar çifte vatandaşlık yoktu. Gençken aradaki farkı da bilmiyordum. Hangi çocuk, göçmenlik politikasına karşı ilgi duyar ki? Veya boş zamanlarımızda hukuk mu çalışacaktım? Hiç bana göre değil!

Ancak büyüdüğümde iyi bir kariyer seçmek için karar vermem gerektiğni farkettim. Kendime bir soru sordum: Ben kimim ve ne olmak istiyorum? Alman mı, Türk mü? Hangi ülke için oynamak istiyordum? Almanya mı, Türkiye mi?

Birkaç dakika içinde aldığım bir karar olmadı. Bu 'Hayvanat bahçesine mi gidelim, sinemaya mı?' gibi bir soru değil. Veya 'Pizza mı istersin makarna mı?' gibi de değil.

Her zaman her sorunumu ailemle tartıştım ve onlara kulak verdim. Annem Gülizar, benim Türkiye için oynamamı istiyordu. Bana sürekli ''Geldiğin kökenlerini unutma'' diyordu. Amcam Erdoğan, ''Dedelerin Türk. Buraya aitsin. Ben senin yerinde olsam Türkiye'yi seçerdim'' diyordu. Ancak onlar gibi hissetmiyordum. 17 yaşındayken Zonguldak'a gitmiştim. Güzel bir yerdi, ancak benim evim değildi. Denize baktım ve benim evim olmadığına karar verdim.

Babam da ayrıca amcamlara karşı çıkıyordu. Mesut Almanya'da doğdu, orada okudu, Alman takımlarında futbol oynadı. Almanya için oynamalı diyordu. Biz tartışırken kardeşim Mutlu, birden ''Mesut, Almanya için oynamalı'' diye bağırdı. Türkiye'nin Dünya Kupası'ndaki en büyük başarısını biliyor musunuz? 2002 yılındaki 3.lük. Almanya ise bu kupayı 1954, 1974, 1990 ve 2014'de kazandı.

Herkesi dinledim, herkesin düşüncesini aldım. Kız kardeşim Neşe ile de konuştuk. O da bana dedi ki; ''Seni Türkiye forması ile görmek isterim''

Ailede durum karışıktı. Skor 2-2 olmuştu. Ne karar verecektim? Acele etmek istemiyordum. Yatağıma yatıp düşüncelere dalıyordum. Düşüncelerde Almanya Milli Takımı forması giyip oynamak vardı. Her düşündüğümde bu beni güldürüyordu, mutlu ediyordu. Türkiye için oynamanın kötü olduğunu söylediğimi düşünmeyin sakın.

2006 yazında sonunda aileme kararımı söyledim. Aynı yıl, Alman pasaportu da aldım. O zaman Türk pasaportum sadece bir kağıt parçası olmuştu. Annemi ve amcamı çok üzmüş olsam da duygusal davranmamam gerekiyordu. Hayallerimi gerçekleştirip bir futbol yıldızı olmam lazımdı.

İşlemleri yaparken Türk yetkililer, geliş nedenimizi söylediğimizde benden nefret ettiler. Bizi konsoloslukta çok beklettiler. Herkes, bizi diğer bir kişiye yönlendiriyordu. Babam dayanamadı ve neyi bekliyoruz diye sordu. Verdikleri cevap 'yarın gelin' şeklinde oldu.

Ardından her şey şekillendi. 2006 Eylül'ünde 17 yaş, 10 ay ve 21 günlükken Almanya U19 Milli Takımı ile ilk maçıma çıktım. FIFA kurallarına göre oynadığın alt yaş milli takımları, A Milli takım seçmesini etkilemiyordu.
Türkiye Milli Takım sorumlusu Metin Tekin, Köln'de babamla görüştü. Ardından beni Türkiye'yi seçmem konusunda çok baskı uyguladı. Beni Milli Takım kampına davet ettiler. O zaman teknik direktör Fatih Terim'di. Hamit ve Halil Altıntop'ta beni ikna etmek için çok uğraştı.

Herkes benim tercihi eleştirir olmuştu. Türkiye veya Almanya'yı seçmek benim suçum değildi ki. Ben yanlış bir şey yapmadım, sadece karar verdim. Kimseyi incitmedim. Tüm tarafları dinledim, hiç acele etmedim. Sadece bir karar verdim.

Karar verdiğim zamanlar Werder Bremen'de oynuyordum. Türkiye'den bir gazeteci ve Milli Takım yardımcısı Müfit Erkasap, antrenmanıma gelmişti. Benle konuşmak istediler ama ben konuşmak istemedim. Çünkü artık beni anlamadıklarını düşündüm.

Medya çok üzerime gelmişti. Teknik direktör Löw, ''Türk kökenleri olmasına rağmen Mesut'un Almanya'yı seçmesinden çok mutluyum, buzları kıran oyuncu oldu. Bundan sonra başka ülke kökenli futbolcular da Milli Takım'da oynayabilir'' demişti. Ben buzları kırmak istemiyordum ki. Almanya ve Türkiye arasında kalmak da istemiyordum.

Almanya ve Türkiye tercihinden dolayı uykusuz geceler geçirmedim. Almanya'yı seçtim diye Türkiye'de kötü olmam gerekmiyor. Almanya'yı seçtim diye kalbim Türkiye diye atmaktan vazgeçmiyor..

İlk maçımda 2009 yılında 20 yaşındayken çıkmıştım. 12 dakika görev almıştım. Açıkçası ilk maçımda işler hiç iyi değildi. Taraftar mutsuzdu, takım ritmini bulmamıştı, skor kötüydü. Norveç'e 1-0 yenilmiştik..

2010 yılında Berlin'de Türkiye'yi ağırladığımız maçta tüm medya benim tercihimi sorguluyordu. Gazeteciler, ''O bir Türk, Alman değil. Nasıl Alman olmaktan gurur duyuyor?'' diyorlardı. Türk tarafı da ''O gerçek bir Türk değil'' diyorlardı. Absürd bir nefret vardı..

O maçta Türkiye kalecisi ile karşı karşıya kalmıştım ve takımımı 2-0 öne geçirmiştim. Ama golden sonra sevinmedim, saygısızlık yapmak istemedim. Çünkü dediğim gibi ''Kalbim Alman atıyor, kalbim Türk atıyor...''.

Milli Takım'da bir maçımızın ardından Angela Merkel, soyunma odamızı ziyaret etmişti. Çok utanmıştım çünkü üzerimde tişört yoktu. Hemen odadan çıkmak istedim. Üzerimi kapatacak bir şey aradım. Karşınızdaki kadın, ülkenin en güçlü insanıydı! Merkel'in karşısında yarı çıplak oturamazsınız. Sadece bir havlu bulabilmiştim. O ise sadece bana gülümsedi ve tebrik etti. Gözümün içine baktı ve harika oynadın dedi.

0 yorum :

Yorum Gönder