İz bıraktığı Mainz, Borussia Dortmund ve PSG serüvenlerinin ardından Chelsea’nin başına geçen Thomas Tuchel, ilk 10 maçı itibarıyla beklentilere fazlasıyla karşılık verdi. Alman çalıştırıcı ile Chelsea'nin birlikteliğini inceleyelim...
“Fantastik, fantastik bir teknik direktör... Oyuna etkisini, futbol tarzını, farklı formasyonlarını görüyoruz. Bu oyunda çok şeyi değiştiriyor. Onunla çalışan tanıdığım herkes, ona büyük saygı duyuyor.”
Jürgen Klopp, dün akşam boyun eğdiği Thomas Tuchel’i, Fransız basınına bu sözlerle anlatmıştı.
Frank Lampard ile bu sezon çıktığı resmi maçların yarısını kazanabilen, kalesini korumakta zorlanan Chelsea, kötü de bir ‘büyük maç’ performansı sergiliyordu. Londra ekibi, bu sezon yenilgilerini Liverpool, Tottenham, Everton, Wolverhampton, Arsenal, Manchester City ve Leicester City karşısında almıştı.
Geçtiğimiz yıl sergilediği performansla takımını Şampiyonlar Ligi’ne taşıyan Frank Lampard, büyük bir transfer yatırımının yapıldığı yaz dönemi sonrası oynattığı futbolla, İngiliz medyası tarafından “kadronun potansiyelini kullanamadığı” gerekçesiyle eleştiri yağmuruna tutuluyordu.
Tam da kulüp efsanesinin koltuğunun sallandığı dönemde, PSG’den ayrılan Thomas Tuchel’in ismi, Chelsea için anılmaya başlandı.
Tuchel – Chelsea birlikteliği görkemli başladı
Bu sezon başı itibarıyla PSG’nin oyunu Fransız basınınca eleştiriliyor olsa da Tuchel, Ligue 1 tarihinin en yüksek galibiyet yüzdesine sahip antrenörü olmanın yanında, kulüp tarihinde ilk Şampiyonlar Ligi finalini gören teknik adam olmayı başarmıştı. Kısa süre içerisinde rüzgarın terse dönmesi ve ayrılık kararı alınması doğal olarak şaşkınlık yarattı.
Bu krizden kârlı çıkan taraf, İngiliz devi Chelsea oldu.
Londra ekibinin başında 10. resmi maçını tamamlayan Alman çalıştırıcı, bu periyotta 7 galibiyet alırken 3 kez de rakipleriyle yenişemedi. Lampard döneminde, rakip fileleri fazlaca havalandırabilmesine rağmen iyi bir savunma grafiği çizemeyen Chelsea, Tuchel ile başka bir kimlik kazandı.
Geride kalan maçlarda yalnızca iki gol yiyen Tuchel’in öğrencileri, bu tabloyu ligin “büyük altılı”sının üçüyle karşılaştığı, Şampiyonlar Ligi’nde çok zorlu bir deplasmana çıktığı dönemde, kamp geçirme fırsatı da bulamadan oluşturdu.
Simeone’nin tarihi serisine son verdi
Atletico Madrid’in simgelerinden biri haline gelen Diego Simeone, İspanyol ekibiyle anlaştığı günden bu yana, kendi sahasında oynadığı Şampiyonlar Ligi “eleme aşaması” maçlarının hiçbirinde yenik duruma düşmemiş, dolayısıyla mağlup da olmamıştı.
Bu seriye, Thomas Tuchel yönetimindeki Chelsea son verdi.
Üstelik, antrenörlük tarzı itibarıyla, rakiplerinin oynamaya çalıştığı oyunu kısıtlayabilen, özellikle iç saha maçlarında pozisyon vermeden kalesini kapatan Simeone’nin Atletico’sunu, tam da onların yöntemiyle mağlup etmeyi başardılar. İspanyol ekibi, Chelsea kalesine isabetli şut çekemeden 90 dakikayı tamamladı.
Üst üste iki resmi maça aynı şablonla çıkmadı
Thomas Tuchel, Mainz günlerinde verdiği bir demeçte, zorunluluktan da olsa her maça farklı kadrolar ve sistemlerle çıktıklarını, bir süre sonra bunu özellikle tercih etmeye başladıklarını anlatmıştı.
Alman çalıştırıcıya göre, üst üste birden çok maçta aynı oyun yapısı, saha içi dizilimi ve kadroyu kullanmak, rakipler için “tahmin edilebilir hale gelmek” manasını taşıyordu.
Chelsea’de göreve başladığı günden bu yana Tuchel, üst üste iki resmi maça aynı dizilim ve oyuncu grubuyla başlamadı.
Frank Lampard, bu sezon maçların önemli bir bölümünde dörtlü savunma düzenini tercih etmişti. Tuchel, henüz ikinci gününde çıktığı Wolverhampton maçından itibaren, oyun içinde üçlü ve beşliye dönebilen savunma düzenlerinde ısrarcı oldu. Bu ısrarı, Azpilicueta'nın da yeniden takıma kazandırılmasını sağladı.
Tecrübeli teknik adam, Mason Mount, Callum Hudson-Odoi, Timo Werner gibi yıldızlarını da rakiplere göre farklı rollerde kullandı.
Disiplinini Chelsea’ye de taşımayı başardı mı?
Özellikle Avrupa’nın büyük kulüplerinde, yetenekleri itibarıyla ‘büyük egolu’ olarak lanse edilen futbolcular, kendilerinin aşırı disipline edilmelerinden rahatsızlık duyabiliyorlar. Saha dışında tam profesyonellik kaidesini her fırsatta dile getiren Tuchel, isim ayırt etmeksizin herkesten aynı disiplini bekleyen bir karaktere sahip.
Öyle ki, Paris Saint Germain’in başına geçtiğinde futbolcularının izinsiz gece kulübüne gitmelerini, gazlı içecek ve makarna tüketmelerini yasakladığına dair birçok haber çıkmış, maç toplantısına geç kaldığı için Kylian Mbappe’yi yedek kulübesine çekmişti.
Fransız ekibinde çalıştığı dönemde aralıklarla Angel Di Maria, Neymar ve Mbappe gibi yıldızlarıyla problemler yaşasa da Alman çalıştırıcı, disiplin kaidesine yönelik birçok kararıyla yine bu oyunculardan destek toplamayı da başarmıştı.
Son 10 yılda sürekli teknik direktör-oyuncu ilişkisi yönünden krizler yaşanan Chelsea’de, bu kadar kısa sürede net bir oyun yapısı oluşturmak kolay gözükmüyordu. Tecrübeli antrenör, benimsediği ilkeleri oyuncu grubuna tam olarak aşılayabildi mi? Bu başarılı grafik, uzun süre aynı çizgide devam edecek mi?
Emin olduğumuz tek şey var. Klopp’un deyimiyle “fantastik menajer”, sezonu hayal kırıklığıyla sürdüren Chelsea’ye yeni bir soluk, taraftarlarına ise umut ve heyecan getirdi.
Kaynak : TRT SPOR
0 yorum :
Yorum Gönder