29 Mayıs 2022 Pazar

Masterclass

Futbol bir öğretiyse, en büyük öğreticisinin kim olduğunu bir kez daha gördük. Don Carlo Ancelotti, Şubat-Mayıs ayları arasında yaptıklarıyla futbol kamuoyuna gerçek bir teknik direktörlük masterclass'ı verdi.

Kendimi bildim bileli oyunun güzelliği kadar sonuca giden yola da kafa yormaya çalışıyorum.

Bundan dört yıl önce futbol hakkında bildiğimi düşündüğüm pek çok şey şu an zihnime gülünç geliyor. ‘Tartışılamaz’ olduğunu iddia ettiğim futbol kaidelerini bugün en başta kendim tartışıyorum. Futbola dair öğretici bulduğum her detaydan bir kazanım elde etmeye çalışıyorum.

Amatör yahut profesyonel olarak 8 yılı aşkın süredir basketbol-futbol yazıları yazıyorum. Her birinin öncekinden daha iyi olması için uğraş veriyor, bu sporların en büyük antrenörleriyle paralel düşünmeye çalışıyorum.

Gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki hayatımda irdelediğim hiçbir örnek, 2022 Ancelotti’si kadar öğretici olmamıştı.

Real Madrid, çok büyük oyuncularla beraber çok fazla problem taşıyan bir kadroya sahip.

Takımda set içerisinde güvenilebilecek, gerektiğinde savunmayı üçleyebilecek ya da ek bir orta saha görevi görecek sağ bek yok. Geçmiş yıllarda koridoru iyi kullanan Carvajal çok geriledi. Ayrıca olası hücum desteği ihtimalini az sonra üzerinde duracağımız ‘kanat eksikliği’ törpülüyor.

Ekibin Eder Militao dışında yüksek toplarda güvenilir stoperi yok. Alaba başta olmak üzere Militao’ya partnerlik eden hemen hemen hiçbir savunma oyuncusu, santrforu temas ederek bozma alışkanlığına sahip değil. Bu durum, takımı kenar ortalarından gol yemeye müsait hale getiriyor.

Orta sahada topa hükmedebilecek ve bunu yaparken orta alan yoğunluğunu kaybetmeyecek üçlü Casemiro-Modric-Kroos. Bu üçlü, 4 yıl öncesine nazaran daha az dinamik ve özellikle Kroos kaynaklı olarak sertliği düşmüş durumda. Bunu tolere etmek için sağ kanada Valverde’yi atarak orta saha desteğini artırabiliyor ancak bu kez de set hücumlarında zayıflıyorsunuz.

Ekibin garanti bir sağ kanat oyuncusu yok. Valverde bahsettiğim merkez sertliğini artırıyor ve özellikle hedef maçlarda çok işlevsel hale geliyor ancak Real Madrid gol ararken onun sağ kanattaki varlığı külfet haline geliyor. Bale mevcut durumundan ötürü tamamen rotasyon dışı. Asensio da patlayıcılık göstermiyor ve kaliteli şut atmadığı her maçta eksi yazıyor.

Rodrygo burada en verimli hücum oyuncusu ancak sağ ayaklı bir oyuncu olarak sağ çizgide ne kendisine ne de arkasında oynayan beke koridor açamıyor. Bu sebeple ilk 11 başladığı maçlarda oyun büyük oranda sıkışıyor. Ancelotti’nin onu kenardan getirmesinin temel nedeni bu.

Pratikte Real Madrid’in her hafta işleyen tek planı var. Benzema’yı devirmek, onunla gelen stoperi alt etmek ve Fransız yıldızın boşalttığı alanda Vinicius Junior’ı koşturmak…

Böyle bir kadroyu, yılların doymuşluğunu da hesaba katarak yeniden şampiyona dönüştürmek hiç kolay değil. Zira Manchester City, Liverpool gibi yılların emekleriyle kurgulanmış takımların aksine Real Madrid kült ve rakip fark etmeksizin dominasyon kuracak bir oyun oynayamaz. Bu sebeple sürekli doğru rakip analizine ve doğru maç içi hamlelere ihtiyaç duyuyorlar.

İşte bu yazıya adını veren, sezon boyunca beni ve dünyadaki pek çok futbolseveri kendine hayran bırakan enfes teknik direktörlük dersini hatırlayacağımız bölüm geldi: Carlo’nun masterclassı…

Ancelotti, Paris Saint-Germain eşleşmesinin ilk ayağında Devler Ligi finaline benzer bir şablona başvurmuş ancak Carvajal’in çok kötü performansıyla rakibine bariz bir açık vermişti. Buradan bir penaltı ve bir gol çıkaran Fransız ekibi, Bernabeu’da avantajlı gelmiş ve soyunma odasına da 1-0 önde girmişti.

Maçın ikinci yarısında PSG, ilk yarının aksine topa sahip olarak vakit ve tempo öldürme yoluna gitti. Real Madrid’e her şeyi eşitlemek için en az iki gol, dolayısıyla rakip kaleye saldırmak gerekiyordu. Carlo bunu yapmadı.

PSG’nin sezon boyunca yaşadığı en büyük problem, topa sahip olduğunda tempo yapamıyor ve üçüncü bölgede hareketliliği sağlayamıyor oluşuydu. Neymar ve Messi gibi konfor alanlarında top bekleyen iki oyuncuyla beraber pivot özellikleri gösteren bir santrfor olmayışı topun kısa sürede kaybedilmesine yol açıyordu. Bernabeu’da da durum benzerdi. Ancelotti, maçın 57. dakikasında radikal bir karar aldı.

Kroos ve Asensio’dan çıkıp Rodrygo ve Camavinga’yı sahaya süren Don Carlo, Pochettino’nun topu domine etme restini gördü ve hem pres gücünü hem de kontratak tehdidini artırdı. Bir bakıma, iki gol averajla geride olduğu turda rakibini orta blokta bekleyerek koşu alanı kovalamaya başladı.

Neticede Real Madrid, topla problemli rakibine karşı biri pres, ikisi kontratak kaynaklı üç gol bularak turu cebe attı.

Çeyrek finalde karşılaşılan Chelsea, sezonun başından beri kenar stoper problemi yaşıyordu.

Üçlünün sağında oynayan Christensen, rakip kanatlarla eşleşemeyecek kadar hantal kalıyordu. Daha sağındaki Reece James hücumu genişletmek için bir numaralı silah olduğundan ileri çıkmak durumundaydı. Bu da Vinicius için fırsat demekti.

Benzema maç boyunca kendisini sol içe devirip peşindeki stoperi de o koridora çekti. Burada aldığı topları Christensen’in arkasına kullandı ve Vinicius’a koşu alanı açtı. Christensen’in arkada kalmasıyla iki büyük hücum silahı 2v1 eşleşmeler yakaladı ve nihayetinde golü çıkardı.

Bir noktadan sonra Tuchel, buradaki tehdidi kısıtlamak için Reece James’i daha geride bekletip oyunu sola yıkmaya çalıştı. Burada ters ayaklı Azpilicueta mesafe problemi yaşadı ve Real Madrid’in ikinci golü de Chelsea savunmasının solundaki açıklıktan geldi. Rövanştaki kabusu tura dönüştüren avantaj, Londra’daki harika oyunla geldi.

Kağıt üzerinde çok çok zor görünen Manchester City turu, Kyle Walker’ın sakatlığıyla gerçekçi bir ihtimale dönüşmeye başlamıştı.

Walker, dünyanın en iyi geçiş savunmacısı olmakla birlikte takımı hücumdayken savunmayı üçleyebilen bir bek. Dolayısıyla hem orta alandaki tek pivot Rodri’nin hem de sol taraftaki sahte bek Cancelo’nun ataklarda geride kalmasına gerek duyurmuyor. Walker’ın yokluğu ise Manchester City’ye hem set hem kontratak savunmasında büyük problem yaratıyor.

Real Madrid’e kalesinde onlarca pozisyon verdiği ve 4 gol yediği Etihad deplasmanından makul bir skorla dönüş yolu bu şekilde açıldı. Özellikle Stones’un sakatlığı ve Fernandinho’nun beke geçişi sonrası maç tamamen Vinicius Junior’ın istediği şekli aldı.

Rövanş maçı, epik senaryosuna rağmen bugüne dek en çok etkilendiğim teknik direktör dokunuşlarının zirvesinde yer alıyor.

70 dakikalık kilit ve Mahrez’in golüyle tur büyük oranda Manchester City’ye geldi. Aynı dakikalarda Kyle Walker sakatlandı. Walker’ın yokluğunda, o anlarda üçüncü bölgede top da tutamayan Manchester City’nin oyunu rakip alana yıkması mümkün değildi ancak sahada kontratak silahları vardı. Ancelotti, çok cesur bir kararla hem Modric’ten, hem Kroos’tan hem de Casemiro’dan vazgeçti.

Oyunun son bölümünde Real Madrid’in orta saha ve hücum hattı 2’ye 4 şekilde bölündü. Orta saha rotasyonunun en dinamik üyeleri Valverde ve Camavinga, olası geçiş tehditlerini önlemek ve ikinci topları almakla görevliydi. Asensio onların önünde şut kovalayacak, hücum hattına eklenen Rodrygo da Walker’ın çıkışıyla zayıflayan City savunmasına karşı +1 tehdit oluşturacaktı.

Real Madrid’in ilk golünde Camavinga’nın topu kestiği nokta normal şartlarda Walker’ın 70 dakika boyunca kuş uçurtmadığı noktaydı. Benzema topu çevirdiğinde kale sahasında hücum hattını çoğaltan Rodrygo vardı. Aynı Rodrygo ikinci ve üçüncü golde de baş aktör oldu.

Ve final… Karşıda bana göre hedef maç için Manchester City’den de tehlikeli bir rakip; Liverpool…

Liverpool’un pres gücü, atletizm seviyesi ve hücum hattının yer değiştirme hızı inanılmaz boyuttaydı. Bununla beraber, Klopp’un ekibinin son birkaç sezonda problem yaşadığı senaryoların iki standart noktası vardı: Dar alanda kümelenen savunmalara karşı uzun boylu forvet eksiği ve Alexander-Arnold’ın doğurduğu savunma zaafı.

İlkinin kastı zaten çok açık, ikincisine değinelim.

Gareth Southgate, İngiltere kadrosunu biraz tutucu kullanmayı tercih etmiş ve EURO 2020’deki kadro seçimleriyle, oyun anlayışıyla bunu kanıtlamıştı. Ona göre takımı savunmada ya da fiziksel mücadelede zaaf gösteremezdi, golü bir şekilde atabilirlerdi.

EURO 2020’de Southgate, Trent Alexander-Arnold’ı kadroya dahil etmedi. Bu durum büyük yankı uyandırınca Arnold yeniden davet aldı ancak bu kez de sakatlığından ötürü turnuvaya katılamadı. Aslında en başta Southgate tarafından düşünülmemesinin tek bir nedeni var; Elit bir savunmacı değil.

Hücumdaki tüm o sınırsız üretkenliğine rağmen Trent, özellikle geçiş hücumlarında rakipleri için açık tehdit haline geliyor. Çoğu zaman yanlış pozisyon alıyor ya da rakibini takip etmiyor. Trent’i genellikle sağ çizgiye yakın oynayan orta sahalar ve atletik sağ stoper tolere ediyor. Hatta stoper ya da orta sahasında rotasyona gittiği maçlarda Klopp’un sağ beke Joe Gomez’i monte ettiği pek çok örnek mevcut.

Finalde Real Madrid orta sahası topla kat edemeyecek ve savunma oyuncuları Liverpool’un geniş alanda yapabileceklerine yanıt veremeyecekti. Elde Courtois gibi sağlam bir kaleci varken yapılabilecek tek şey vardı; Sorunlu savunmaya rağmen arkada kümelenmek, Valverde ve Vinicius’u tamamen çizgilere atıp sahayı genişletmek ve Trent’in zaafını yakalamak.

59. dakikada tam olarak bu yaşandı.

Modric’i derine getirerek ilk topu güvenle çıkaran Real Madrid, tamamen taç çizgisine yapışmış Valverde ile oyunu sağa genişletti. O esnada sol çizgiden hareket eden Vinicius Junior kendisini Trent’in arkasına sarkıttı. Nefis bir pas, Trent’in izleyişi ve şampiyonluk golü…

Başından sonuna hikaye dolu, görülmemiş geri dönüşler ve olağanüstü bireysel performanslarla dolu bir şampiyonluktan söz ediyoruz. Elbette ki tek bir anın kaderini değiştirmek tüm bu hikayeyi başlamadan bitirecekti.

Bununla beraber, zafere giden yolda her saniye teknik direktör dokunuşuyla fark yaratan Ancelotti gibi bir ustaya en büyük payı vermemek mümkün değil.

Pochettino, Tuchel, Guardiola ve Klopp… Bugün Premier Lig’i tartışmasız ‘dünyanın en iyi ligi’ ilan edebiliyorsak, günümüz futbolu adına bunu sağlayan zirve dört antrenör bu kişiler olsa gerek.

Başından sonuna hepsi İtalyan efsanenin masterclass’ını aldı.

Bize de Don Carlo’ya duyduğumuz hayranlığı katlamak kaldı…

Kaynak : Alperen Doğan / TRT SPOR 

0 yorum :

Yorum Gönder